Ülkemizde yeraltı edebiyatı alt türünü üst seviyelere çıkaran, "Daha" romanıyla kazandığı "Medici Ödülü"yle de artık tüm dünyaya rüşdünü ispat eden Hakan Günday'ın ilk romanı. Bu romanın hem hacmi, hem cümleleri hem de kültürel alt metni "genç bir yazara ait ilk roman" olma durumunu sorgulamamıza sebep olabilir. Çünkü gösterdikleri, düşündürdükleri ve söyledikleri bir ilk roman olmak için fazla iyi.
Hakan Günday'a beni en çok bağlayan şey, sıradan şeyleri sıradışı şekilde ifade etme kabiliyeti. Bu kitabında da bu tip çok fazla cümle var. Alıntı yapmayacağım bununla ilgili ancak okuyanlar ne demek istediğimi anlamıştır; okuyacaklar da anlayacaktır.
İçerik anlamında kitabın sert bir kitap olduğunu söylemek gerekir. "AZ"dan sonraki en sert kitabıydı diyebilirim. Yaşama karşı nefret kusumu, yaşamın saçmalığı, ağır ve kansıksanmış cinsellik ve şiddet dolu sahneler, narkotik ve alkolik meseleler, dünya düzenini düzme istemi, Tanrıyla hesaplaşma... Daha gider de gider. Bu kitap bardağı dolu görenlerin değil, yerde tuz buz halde görenlerin seveceği bir kitap.
Hikayesini birkaç cümleyle özetleyecek olursak; üç bölümden oluşan kitap, ölmeden önce ölmek isteyen iki tehlikeli arkadaşın kan ve gözyaşından dokunmuş kırmızı halıda arz-ı endam ettikleri provakatif bir yol ayrımından oluşuyor diyebiliriz.