...İlk kahvehane İstanbul'da 1554-1555 tarihinde, Halep ve Şam'dan gelen iki kişi tarafından açılmıştır. Keyfine düşkün bazı kişiler, "özellikle okur yazarlardan bir çoğu" burada toplanmaya başlamıştır. Kimi kitap okur, kimi tavla ve satranç oynar, kimi yeni yazılmış gazelleri getirip okur, "maarifden (*eğitim-öğretim) bahsedilir ve herkes 1-2 akçe kahve parası vermekle bu toplanmanın ve sohbetin zevkini sürerdi.
Kahvehanelere ilgi son dereceyi bulunca imamlar, "mescidlere kimse gelmez oldu" demeye başladılar.
Ulemâ, "kahvehaneler günah yeridir (mesavîhane), oralara gitmektense meyhanelere gitmek daha iyidir" diyor, vaizler insanları engellemek için çaba harcıyorlardı. Müftüler, "kömürleşen bir şeyin içilmesi haramdır" diye fetvalar verdiler.
III. Murat (1574-1595) döneminde iş daha sıkı tutuldu fakat önü alınamadı. Vaizler, müftüler, "kahve kömür derecesine gelmiyormuş, içilmesinde sakınca yok" der oldular.
Ulemâdan ve devlet adamlarından içmeyen kalmadı. Öyle ki, vezirlerden bazıları kazanç sağlamak için kahvehaneler yaptırdılar ve günde 1-2 altın kira almaya başladılar.
[*Referans Dipnot 139: Tarih-i Peçevi, Cilt 1, 363-365; Süheyl Ünver, "Kahve 450 Yaşında"]