Bedenin bükülmesini, moraran tırnakların boşluğa saplanışını, gırtlaktan gelen hırıltıları, her uzvun mücadelesini, dehşet verici sona karşı direnen parmakları, gözlerin anlatılmaz bir dehşetle açılmasını gördünüz mü, böyle bir şeye tanık oldunuz mu, böyle bir şey yaşadınız mı, siz avare adam; bir görevden söz edercesine yardımdan söz eden siz dünya gezgini? Doktor olarak sık sık gördüm böyle şeyler, birer vaka olarak gördüm... bir olgu olarak... adeta inceledim bunları... ama bir kez yaşadım bunu, biriyle birlikte yaşadım, bir kez biriyle birlikte öldüm o gece... Akıp duran kanı durdurmak için bir şey bulmak, bir şey yaratmak, gözümün önünde ateşler içinde yanan o bedenin ateşini almak için... gitgide yaklaşan ve o yatağın uzağında tutamadığım ölüme karşı bir şey bulabilmek için oturup kafamı patlatırcasına düşündüğüm o korkunç gece... doktor olmanın, bütün hastalıkların çaresini bilmenin sizin bilgece ifade ettiğiniz gibi, yardım etmek görevini üstlenmenin ama yine de ölen birinin başında çaresizce oturmanın, olacakları bilmenin ama yine de elinden bir şey gelmemenin ne demek olduğunu bilir misiniz? Bedeninizdeki bütün damarları parçalasanız da yardım edemeyeceğinizi, bu korkunç gerçeği bilirsiniz bir tek... sevdiğiniz bir bedeni görmek, acıların pençesinde kıvranan, çaresizce kanayan bir bedeni ve bir coşan bir duran, parmaklarınızın altından kayıp giden bir nabzı dinlemek...