Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Politik Apolitik 1

Anti Platon

Cemalettin Taşçı

Anti Platon Gönderileri

Anti Platon kitaplarını, Anti Platon sözleri ve alıntılarını, Anti Platon yazarlarını, Anti Platon yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
X Teorisi
Biz gençken, yönetim ve örgütlenme alanında, X Teorisi diye adlandırılan bir varsayım vardı. İnsan özünde kötüdür (en hafifinden tembeldir, en ağırından ise cani ruhludur, eğer engellenmezse, bir somun ekmek için başkasını gözünü kırpmadan öldürebilir) diye özetlenebilir X Teorisi. Özelde örgütler, genelde medeniyet, ancak uygun mükâfatlar ve cezalar sistemleri kurulabilirse sürdürülebilir, aksi halde insanoğlu taş devrine döner, filan.
Liber Plus YayıneviKitabı okudu
İki Wittgenstein
Wittgenstein mühim biri. Ama bana göre iki Wittgenstein var. Biri, hakkında Popper’ı şömine maşasıyla tehdit ettiği hikâyeleri yazılan, Tractatus yazarı Wittgenstein, diğeri ise Avusturya’nın taşrasında Philosophical Investigations çiziktiren Wittgenstein. Birincisi, bulmuş ve öğreten —öğrenemeyen bizleri de şömine maşasıyla hizaya sokmaktan imtina etmeyen— biri iken, diğeri araştıran, araştırmalarının eskizlerini yayınlamakta bile gönülsüz biri. Birincisi, insan türünün en karmaşık ürünü olan —felsefenin o güne kadar dokunmaya bile teşebbüs edemediği— lisanı fethetmiş biri iken, diğeri —lisanı kavramayı geçtik— lisana yaklaşmaya çalışmakta bile elindeki enstrümanların yetersizliğini hissetmiş biri.
Liber Plus YayıneviKitabı okudu
Reklam
192 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Aleme nizam vermeye kalkmak...
Cemalettin Taşçı bence Türkiye’nin son dönem önemli düşünenlerinden biri. Malum artık çok da düşünen kalmadı; hatta düşünüp sorular sormayalım diye sorular da, çözümler de bize dikte ediliyor; tabiri caizse hap olarak takdim ediliyor:) Basının soru sormak gibi bir derdi kalmadığından az sayıdaki kalem internette, kendi açtıkları platformlar
Anti Platon
Anti PlatonCemalettin Taşçı · Liber Plus Yayınevi · 20198 okunma
Osmanlı İmparatorluğu neden battı?
"Doğru soru "İmparatorluk neden daha önce batmadı?" sorusuydu. Çünkü üç yüzyılın tarihine bakınca, bence aşikar görünüyor ki, dünyanın siyasi ekosistemi, İmparatorluğun uyum sağlayabileceği gibi bir şey olmaktan çıkmıştı. Dünya değişmişti ve o dünyada akıl, güç veya istediğiniz herhangi başka bir enstrüman İmparatorluğu ayakta tutmaya yetmezdi.
Türkiye'de siyasetin bu hususlarda da söyleyecek sözü yok.
"Türkiye'de her yıl birkaç milyon kişi, iş bulma ve çocuklarına daha iyi eğitim imkanları sağlama gibi amaçlarla köyünden kopuyor. Mesela Sivas'ın Zara'sından kalkıyor, Sivas'a konamıyor. Ta İstanbul'a gitmesi gerekiyor. Kırdan şehre göç elzem. Eğer Cumhuriyetin idealleri gerçekleşecekse Türkiye'nin kırsal nüfusunun behemehal şehirleşmesi gerekiyor. Ama bu, herkesin İstanbul'a, Ankara'ya, İzmir'e yığılması anlamına gelmiyor. İspirliler veya Hınıslılar Erzurum'a göçerek de şehirleşebilir. Öyle olsa hem İspirliler, Hınıslılar, hem Erzurum ve hem de İstanbul için iyi olur. Ama olmuyor. Türkiye'de siyasetin bu hususlarda da söyleyecek sözü yok."
Türkiye'de siyasetin imtihan sistemi hakkında söyleyecek sözü yok.
"Türkiye'de her yıl bir milyondan fazla öğrenci üniversiteye giriş için imtihana giriyor. Neredeyse kimse imtihanın neticelerinden memnun olmuyor, olsa olsa rıza gösteriyor. Türkiye'de her yıl milyonlarca öğrenci diğer eğitim kademeleri arasında geçişi sağlayan imtihanlara giriyor. Bu imtihanlar üzerinden ailelerin ekonomilerine olağanüstü bir yük biniyor. İş ekonomi ile de sınırlı kalmıyor, ailelerin sosyal hayatları da imtihanlara göre tanzim ediliyor. Ve Türkiye'de siyasetin imtihan sistemi hakkında söyleyecek bir sözü yok."
Reklam
Anti Platon
"Platon'un diyalektiğinde, Sokrates birileriyle karşı karşıya gelir. Sokrates sorar, karşısındaki cevap verir. Netice, kaçınılmaz olarak, esas oğlanın, yani her şeyin doğrusunu bilen Sokrates'ın çürütülemeyeceği bir noktaya evrilir. Doğru bulunur. ..... Ne Platon, ne de Sokrates açıkça söylemezler ama bu yaklaşımın bir dizi temel varsayımı var. Platonik diyalektikle sınanmamış varsayımlar. Mesela değişmez bir hakikatin mevcut olduğu, bu hakikatin herkes için geçerli olduğu, bir tek insan aklıyla erişilebilir olduğu gibi..."
Şempanzenin biri...
"Mendes, Hanus ve Call, orangutanların derin bir kabın dibindeki fıstığı alabilmek için suyu bir araç olarak kullanmayı akıl edebildiklerini göstermişler. Deney kabaca şöyle bir şey: Dar ve derin bir beherin dibinde bir fıstık var. Etrafta da araç olarak kullanılabilecek sadece bir miktar su var. Orangutanlar suyu ağızlarına alıp beherin içine tükürüyorlar. Birkaç ağız dolusu su taşındığında fıstık alınabilecek kadar yükselmiş oluyor. .... Daniel Bor, Mendes ve arkadaşlarının deneyine gönderme yaptıktan sonra kaynak göstermeden şempanzenin birinin farklı bir strateji geliştirdiğini söylüyor. Fıstığa erişmek için beklemeyi göze alamayan bir şempanze kabın içine işiyor. Zeka mı? Zeka. Tam da yıllardır memleket sahnesinde sergilenip durmasına alışkanlık kazandığımız türden bir zeka. Eh kabın içine işeyen şempanzeyi deneyi planlayanlara şikayet edip durmak da bir tarz. Ama fıstığa erişmek için daha sıhhi, daha medeni, daha içe sinecek metodlar geliştirmedikten sonra bir manası olduğunu düşünmüyorum."
Bu işler hep böyle olur
"Nietzsche Deccal'de, Hristiyan kutsal metinlerini analiz edip, "kutsal metinleri böyle pısırıklık telkin eden bir medeniyetten, dünyanın gerektirdiği cesaret ve iddia zuhur etmez" neticesine varır. Ama gerçeklik Nietzsche'nin olmasını beklediği gibi değil. Avrupalılar hem Hristiyan kalıp (hatta zaferlerini Hristiyanlığın zaferi olarak görüp) hem de Hristiyan kutsal metinlerini iplememenin bir yolunu buldular."
Platon'un düalizmi
"Platon aslında pek de matah bir şey yapmış değildi. Pre-Sokratik düşünürler neredeyse edilebilir her lafı etmişlerdi. Platon onların arasından, birbiriyle çelişmeyenlerden bir paket imal etmişti. Ancak birbirinin zıddın şeyler söyleyen Parmenides ile Herakleitos arasında tercih yapamamıştı. Parmenides alemde hiçbir şeyin değişmediğini öne sürerken Herakleitos değişmeyen yegane şeyin değişim olduğunu söylüyordu. Herakleitos haklı görünüyordu ama Platon efendi Parmenides'ten vazgeçmeyi de içine sindiremiyordu. Dolayısıyla, bildiğimiz düalizmi icat etti. Bir yanda kusursuz meleklerin kusursuz cenneti vardı, hiçbir şeyin değişmediği, her şeyin biteviye tekrarlandığı. Öte yanda ise Herakleitos'un haklı olarak işaret ettiği, her şeyin durmadan değiştiği, biçimsiz, şu kusurlu insanların kusurlu dünyası vardı. Bu ayrım, Batılılar dünyaya hakim olduktan sonra insanlığın canını çok yaktı ve hala da yakıyor. Ama İslam düşüncesinde o kadar yıkıcı olmadı. Çünkü ne de olsa İslam'da hayır da şer de Allah'tandı. Meleklerin cenneti de, insanların dünyası da Allah'ındı. Dolayısıyla eğer bir kusursuzluk varsa, her ikisi de, farklı biçimlerde kusursuzdu."
Reklam
Modernleşmek - Modernleştirilmek
"Eğer Avrupa'nın dışında kalan dünya, Avrupalılaşmak yerine, kendi doğal süreçlerinde evrimleşmeyi becerebilselerdi, dünya bugün olduğundan daha zengin, daha renkli bir yer olacaktı. Olmadı. ... Şimdi bu söylediklerimden "ah özümüzü korusaydık" gibi bir mana çıkarabilecek olanlar olursa pek üzüleceğim. Hele "özümüze dönmeden asla beceremeyeceğiz" filan gibi manalar çıkaran olursa... Öz yok. Herkes hep değişiyor. Değişmeyen ölüyor. Değişimini başkalarına endeksleyenler de sakat kalıyor, hepsi bu."
Modernleşmek ile modernleştirilmek arasındaki fark şu:
"İngilizler, Almanlar, Fransızlar oku attılar. Okun duvara vurduğu noktanın etrafını kırmızı boyadılar. Biz Türkler, Ruslar, Japonlar ve diğerleri, oku atıp o noktayı vurmaya çalışıyoruz."
Gülmeyin; hepimiz, pardon hepimizin beyinleri, aynı. Bilmiyorsak uyduruyoruz.
"Gazzaniga, beyninin iki yarısı birbirinden ayrılmış, iki yarımkürenin birbiri ile iletişimi kesilmiş deneklerin sol gözlerine -yani beynin sağ yarısına- erotik bir fotoğraf göstermiş*. Denekler sinirli bir biçimde gülmüşler. Sonra deneklere neden güldüklerini sormuş. Deneğin lisanı sol yarımkürede kaldığından, soruyu anlayan o, cevap vermesi gereken de o. Lakin, kendisinin tuhaf biçimde güldüğü işiten denek, daha doğrusu deneğin beyninin sol yarısı, fotoğrafı görmediğinden, neden güldüğünü de bilmiyor. Denekler "valla bilmem ki" dememişler. Ya ne yapmışlar? İşittikleri, kendi gülmelerine yakıştığını düşündükleri sebepler uydurmuşlar. Odadaki falanca kişinin ayakkabılarını çıkarmış olmasını, filanca kişinin tuhaf bir harekette bulunduğunu filan söylemişler. 1994'te kamuoyu araştırmaları tasarlamaya ve yönetmeye başladıktan kısa süre sonra, deneğin beyanının ancak son derece sınırlı özelliklerdeki sorular için güvenilir olduğunu farketmiştim. Mesela önümüzdeki seçimde kime oy vereceği, eğer seçim sathı mailine girilmişse, oldukça güvenilir bir biçimde tespit edilebiliyordu. Ama oy verme tercihine yol açanın ne olduğunu öğrenmek hiç de kolay değildi. Denek anketörü dolandırdığından değil, sahiden bilmiyordu. Ama "bilmiyorum" da demiyordu. Uyduruyordu." * The Split Brain in Man, Scientific American 217
Birileri daha çok namaz kılarsak ortaya daha iyi şeyler çıkabileceğini, diğerleri de Onuncu Yıl Marşını daha sık dinleyip, Köy Enstitüleri için daha çok ağıt yakarsak işlerin yolunda gidebileceğini zannediyor.