Hiçbir incelemeye, yoruma bakmadan; adı ve konusu dikkatimi çektiği için başladığım bir kitaptı.
Başlarda aşkı anlatıyor ama öyle bizim bildiğimiz türden değil. Birbirine yönelen iki cinsin içgüdüsel olarak tek amacı ebeveyni olacakları bir çocuğun dünyaya gelmesi olduğunu savunuyor. Aşkın tek amacı cinsel dürtüler, üremek, türün devamı olarak görülüyor. Hatta aşık olduğumuz insandaki özellikleri de aslında içgüdüsel olarak çocuğumuza aktaracağımız şeylere göre seçiyormuşuz. Bu tarz sürekli tekrarlamalar vardı. Çok katılabildiğim düşünceler olmasa da okumaya devam ettim.
Kitabı ikinci kısmında ise inanılmaz bir hayrete düştüm. "Kadınlar Üzerine" şeklinde açılan bir başlık altında yerden yere vuruluşumuzu okudum sayfalarca. Sadakatsizlik, yalancılık, nankörlük, ikiyüzlülük, menfaatçilik, akılsızlık, düşünmeden yoksunluk gibi gibi bir sürü aşağılama mevcut kadınlar hakkında.
İlk defa bir kitabı sinir krizleri eşliğinde okudum. Schopenhauer ve annesi arasında yaşanılan tatsız şeylerin böyle bir kitap içeriğine sebep olduğu söyleniyor. Ama yine de yaşanan bir travmanın böylesine acımasızcasına bütün bir kadın topluluğuna mâl edilmesi beni şoka uğrattı.
Önerir miyim bilemiyorum, ama bol sabır çekerek okuyacağınızdan eminim...