Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Atatürk'ün Din ve Laiklik Anlayışı

Ethem Ruhi Fığlalı

Atatürk'ün Din ve Laiklik Anlayışı Sözleri ve Alıntıları

Atatürk'ün Din ve Laiklik Anlayışı sözleri ve alıntılarını, Atatürk'ün Din ve Laiklik Anlayışı kitap alıntılarını, Atatürk'ün Din ve Laiklik Anlayışı en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ne var ki bu Kitâb, yani Kur ’an-ı Kerîm, yani İslâm,insanlarla yine insanlar aracılığı ile konuşur. Ona eğilen, üzerinde düşünen ve anlayan insana göre şekil kazanır. Onu konuşturan insandır.
Kutsal ve İlahî olan inançlarımızı ve vicdanlarımızı çapraşık ve kaypak olan ve hertürlü çıkar ve ihtirasın doğuşuna yataklık eden siya­setten ve siyasetin bütün organlarından bir an önce ve kesinlikle kurtarmak milletin, dünya ve ahiret mutluluğunun emrettiği bir zorunluluk­tu. İslâm dininin yüksekliği ancak bu şekilde ortaya çıkar.
Reklam
Amaç İslamiyet’i yok etmek değil, tam aksine özü itibarıyla lâyık olduğu ulvî mevkiye yü­celterek siyasetin çıkar oyunlarından uzak tutmak; devlet işlerinden ayırmak ve en önemlisi de dini kullanarak masum kitleleri tuzaklarına düşürmeye çalışan sahte dincilerin oyunlarını boşa çıkarmaktır.
Atatürk’ün ve genelde Cumhuriyet Dönemi din siyasetinin temeli kesinlikle dinsizlik değildir; din ve vic­ dan özgürlüğünün güvencesi olan laikliktir.
Elbette aklı çalıştırmak, sormak, sorgulamak, okumak, öğrenmek, düşünmek, araştırmak ve mukayese etmek zordur; çünkü büyük emek, ciddi niyet, kararlılık ve sebat ister. Dolayısıyla "atalarının yoluna uyan"lar için çok çetin bir iştir; çünkü aykırılık ister, "birey" olabilme cesareti ve gücü ister. Kısacası ilim, irfan ve iman ister.
Sayfa 104 - Atatürk Araştırma Merkezi BaşkanlığıKitabı okudu
Nitekim Kurân-ı Kerîm'de; * iki yüz yetmiş beş yerde "düşünmüyor musunuz? Akıl erdirmiyor musunuz?" diye sorulmakta; * iki yüz yerde "düşünme ve tefekkür " emredilmekte; * on iki yerde "dolaşarak araştırıp ibret alma" ve * altı yüz yetmiş yerde de "ilim ve ilme teşvik " bulunmaktadır.
Reklam
"Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası var ki, din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Mutaassıp islamcıların din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddi menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir. İşte biz, bu vaziyete muhalifiz ve buna müsaade etmiyoruz. (1930)
Bizim dinimiz çalışmayanın insanlıkla alâkasi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler asrî olmayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür, onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı, Müslümanların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın. Hoca olmak sarıkla değil, dimağladır. ( 16 Mart 1923- Adana Türk Ocağı'nda esnafa yaptığı konuşma)
.."Atatürk için bir kere bağımsızlık olmadan ne din olur, ne iman olur, hiç birşey olmaz. Onun için Atatürk düşüncesinde ve Cumhuriyet'in kuruluş felsefesinde temel esas bağımsızlıktır. Çünkü bir insanın ibadetini yapabilmesi için özgür olması lazım. Dolayısıyla bağımsız olmayan bir devlette, eğer toplum bağımsız değilse laiklik de olmaz. O zaman laiklik sadece orta da görünen bir süs olur"..
Din sabittir, değişmez ve evrenseldir; şeriat ise dinamiktir. Din ruh ise, şeriat bedendir; büyür, değişir, ihtiyarlar...
Reklam
Yüce Allah, Mekke'de ilk inen ayet ve sûrelerde toplumun çözüm bekleyen hayati meselelerinin şirk/ Allah'a ortak koşma, puta tapma, âhirete inanmama, fakirlerin sömürülmesi, ekonomik ve toplumsal ahlâksızlık, topluma karşı sorumsuz davranışlar oldugunu açık ve kısa ifadelerle, ama anlamı derin ve düşündürücü bir üslupla sıkça söyler.
"İslam toplumunun düştüğü zulüm ve yoksulluğun elbette birçok nedeni vardır. İslâm âlemi, dini hakikatlar çerçevesinde Allah’ın emrini yapmış olsaydı böyle bir sonla karşılamazdı. Allah’ın emri çok çalışmaktır. İtiraf ederim ki, düşmanlarımız çok çalışıyor. Biz de onlardan çok çalışmak zorundayız. Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek demek değildir. Zamanın gereklerine göre, bilim, fen ve uygarlığın yarattığı her şeyden sonuna kadar yararlanmak zorunludur. Hepimiz İtiraf etmek zorundayız ki, bu konudaki hatalarımız çok büyüktür. ( 5 Şubat 1923- Akhisar'da yaptığı konuşmasından)
Mesela o, daha 1 Kasım 1922'de TBMM'de milli egemenliğin görüşüldüğü tarihi oturumda şunları söylüyordu: "Ey Arkadaşlar! Tanrı birdir, büyüktür...Allah kullarının gerekli olgunluğa ulaşmasına kadar içlerinden seçtiği aracılarla dahi kullarıyla ilgilenmeyi tanrılık gereklerinden saymıştır. Onlara Hz Âdem Aleyhisselâmdan itibaren bilinen bilinmeyen ve sayısız denecek kadar çok nebiler, peygamberler ve resuller göndermiştir. Fakat Peygamberimiz vasıtasıyla en son din ve uygarlık gerçeklerini verdikten sonra artık insanoğlu ile aracılarla temasta bulunmaya lüzum görmemiştir. İnsanlığın anlayış derecesi, aydınlanma ve olgunlaşması, her kulun, Tanrı’nın kendisine verdiği ilhamla doğrudan doğruya ilişki kurmak yeteneğine ulaştığını kabul buyurmuştur ve bu sebepledir ki, Cenâb-ı Peygamber, hâtemü'l-enbiya (sonuncu peygamber) olmuştur ve kitabı, Kitâb-ı ekmeldir. ( en üstün kitaptır)..."
Alanında çalışan bir ilahiyatçı, daha doğrusu bir ilâhiyat öğrencisiyim. Bu süre zarfında öğrendiğim ve doğruya en yakın olduğuna emin olduğum bilgiler ile geleneğin ve zaman zaman da " ideoloji"lerin harmanladığı radikal İslam, birbirleriyle hiç uyuşmuyor; uzlaştırılmaları çoğu zaman da çelişkilerle dolu oluyor.
Sayfa 103 - Atatürk Araştırma MerkeziKitabı okudu
Mustafa Kemal Paşa'ya halife unvanını bizzat kendisinin alması önerildi. Ancak bu teklif de kabul görmedi. Daha sonra bu şaşkınlık, çeşitli yerlerde bir. çok halife adayının ortaya çıkmasıyla yerini bir bekleyişe bıraktı; Vahdeddin ile Abdülmecit Efendi'den başka Fas Krahlı Yusuf, Yemen İmami Yahya, Mekke Şerifi Hüseyin, Asir Emiri Sudanlı Şeyh el-Meragi, Afgan Kralı Emanullah Han, Haydarabad Nizamı Osman Ali Han ve Şeyh Senusi gibi isimler ortaya atıldı. Önceleri genel eğilim Abdülmecid Efendi'nin halifeliğinin devam etmesi şeklindeydi. Hindistan'da ve Mısır'da Türkiye'nin kararı şiddetle kınanarak çözüm arayışlarına başlandı. Abdülmecit Efendi de bu çabalara katılıyor, İsviçre'de yaptığı açıklamalarda bu hususta kararın İslam âlemine ait olduğunu söyleyerek Türkiye'nin uygulamasını İslam'a ve İslam'ın menfaatlerine aykırı bulduğunu belirtiyordu. Aslında Abdülmecit Efendi bir dini kongre düzenleyerek meseleyi çözmeyi düşünüyordu; bu amaçla İslâm âlemine yayımladığı bildirisini halife sıfat ve unvanlarıyla imzaladı. Türkiye'den gelen sert tepkiye de, "Bildirim Türkiye'ye karşı değildir, bana biat etmiş olan Müslümanlara karşı bir görevim vardı; yoksa şahsen düçar olduğum feci haksızlığı vatana olan büyük sevgimle unuturum" şeklinde cevap verdi (Koloğlu. S. 353). Ancak kendisi sürgünde bulunduğu, yardımlarla geçindiği ve kararını destekleyecek siyasi güçten mahrum olduğu için kısa sürede gündemden düştü.
Sayfa 80 - Atatürk Araştırma MerkeziKitabı okudu
104 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.