“Bir Dostoyevski kitabı okumak, bilmediğimiz muazzam bir şehre girmek, bir savaşın gölgesine tanık olmak gibidir..”
İşte Beyaz Geceler de tam bu tanıma uygun bir kitap.. Dostoyevski’nin diğer kitaplarına göre coşkulu bir üslupla kaleme alınmış ve çok da naif bir hikaye.. Herkesin rahatlıkla okuyabileceği bir dille yazılmış, ancak uzun soluklu romanlarının yanında hafif kalıyor.
Petersburg şehrinin kasvetli ve beyaz gecelerinde adsız hayalperest bir adamın dilinden yalnızlığı ve karşılıksız bir aşkı okuyoruz. Öykü dört gece ve bir sabah sürüyor. Yalın, akıcı ve sarsıcı. Kısacık kitabın sonu, hayata, aşka, ihanete ve kadın psikolojisine dair çarpıcı bir şekilde bitiyor. Ve insan soramadan edemiyor. “Aşkın sonu hep mi yalnızlığa çıkar?”
Orhan Pamuk kitabın önsözünde Beyaz geceler ve melodram üzerine bir not yazmış..özetle diyor ki;
“Bir şeye inanan, sonra aynı güçle tam tersine inanan tipik Dostoyevski kahramanları yok bu kitapta. Bu bakımdan Beyaz Geceler Dostoyevski’nin en özel, en ayrıksı kitabı. Burada bizi etkileyen şey, kitabın ve kahramanlarının bu saflığından gelen hafiflik, bir çeşit çocuksu dürüstük ve bizi yormayan melodramlardan alabileceğimiz bir mutluluk duygusu.”