Dickens' ın okuduğum dördüncü kitabı oldu ve söyleyebilirim ki okuduklarım arasında en başarılısı buydu. Karakterler, sınıf farklılıkları, adalet, vefakarlık, birini sevmek, aşık olmak.. öyle güzel işlemiş ki yazar, bir kere daha hayran kaldım kendisine. Karakterlerin duygu durumları, nefret, öfke, pişmanlık.. hepsini okurken yaşadım diyebilirim. Ayrıca İngiltere' nin o dönemlerde ki hali, sosyal statü farkı, zenginin fakirden üstünlüğü, insanın kendisinden alt tabakada olanı ezmesi, sömürmesi ve en önemlisi adaletsizlik - ki o dönemlerde ve hala sıkça karşılaştığımız bir sorun - oldukça güzel işlenmişti.
Biraz durağan ilerleyen bir kitap olsa da bunu kalınlığına veriyorum. Orta kısımları okumak biraz yorucuydu fakat sonlara doğru iki yüz sayfa kala işin rengi oldukça değişiyor ve ilgi çekici bir hal alıyor diyebilirim. Uzun bir süredir sonu beni böylesine duygulandıran bir kitap okumamıştım.
Asıl konuya gelecek olursak da, kitap ana karakterimiz Pip' in yaşamı, büyük umutları üzerinden ilerliyor. Annesi ve babası ölen Pip, köyünde ablası ve eniştesi Joe ile yaşıyor. Ablası ve etraflarındaki statüsü yüksek insanlar yüzünden oldukça zor bir çocukluk geçirin Pip' in tek hayali var: zengin olmak. Ve bu hayali oldukça tesadüfi bir şekilde büyük bir mirasa konmasıyla gerçek olur.
Sanayileşen toplumdaki sevgisizliği, para hırsını acı bir şekilde gözler önüne seren; statü farkının, zenginliğin aslında hiçbir şey olmadığını, paranın gerçek sevginin yerine asla geçemeyeceğini anlatan bu efsane klasiğin hepinizin kitaplığında bulunmasını öneriyorum. Charles Dickens okumadan ölmeyin!