Siss ve Unn, iki kız çocuğu.
Küçücükler daha ama hareketlerini yavaşlatan,rüyalarını bölen acıları var ikisinin de. Biri annesini kaybediyor ki babasını hiç tanımadan, diğeri annesi de babası da gözlerinin önünde olmasına rağmen fersah fersah uzakta hissediyor kendini..
Bu iki kız çocuğu kederlerinde buluşup,arkadaşlıklarına sığınıyorlar.
Ancak biri gidiyor.
Unn sözünü tutmuyor.
Siss yalnız kalıyor~
.
Doris Lessing şöyle diyor Buz Sarayı için: “Ne kadar yalın bir roman bu.Ne kadar incelikli,ne kadar güçlü..O kadar farklı,öyle biricik ki.Unutulmaz.Sıradışı...”
Ben de yalın derdim ve tabii incelikli..Buzun erimesini beklemek var örneğin. Verilmiş sözler,unutulmayan ruhlar var~
.
Tarjei Vesaas ile tanışmam kırılgan bir buzdan zemin üzerinde gerçekleşti. Ben pek çok an kaydım,sendeledim.O ise buzdan bir saray yaptı kendine; içinde sarayın,sıcacık yaşıyordur eminim ~
.
Ve gelelim diğer bir ayrıntıya! Çeviri öyle şiirsel ki..Çünkü Melih Cevdet Anday.. Devrik cümleler,parıldayan kelimeler..
.
“Her şey çıplak ve tazedir. Akan suyun içinde bir taş.Ucu dışarıda,hareketsiz,kalkmış bir balta gibi,bizim için zamanı yok ediyor,öyle ki çarçabuk gidebiliriz oraya.Bizi bekliyorlar.Akılsız küçük kuş,kayaya doğru bir dalış yapıyor ve fundalığın içine uzanıyor,sonra uçup gözden yitiyor artık”