Alman kültürünün, son savaşlarından sonra, 19.yüzyılda özellikle yazın alanında nasıl bir çöküşte olduğunu, bu çöküşün bu yüzyıldan itibaren entelektüel kabul edilen kişilerin okuyucuları tarafından nasıl da yüceltildiğini, bir eleştiri ya da aşağılamaya varan bir incelemeyle anlatıyor Nietzsche.
Eleştiriye alınan David Strauss, sanki Nietzsche'nin çok sevdiği Schopenhauer, Beethowen gibi kişilerin basitleştirildiği için bu kadar saldırıya maruz kaldığını gösteriyor ama anlatıldığı kadarıyla Strauss, yeni bir dil ve kültür yaratma çabasıyla ve bunu da kadimleştirmesiyle hak ediyor eleştirileri.
Nietzsche, Strauss'u öncelikle bir Filister olarak tanımlıyor. Yani çok yaygın anlamıyla sanatçının, sahici bir kültür insanının tam zıddı olarak tanımlıyor. Buna göre Strauss'un yazdığı kirap üzerinden yüklenmeler ile Strauss'u yerin dibine geçiriyor.
Strauss'un kitabındaki çelişkileri, özellikle dil yanlışlarını ve Darwinci olmakla beraber Darwin'den insanın doğa ile iç içe olması yönünden çelişkilerini gösteriyor Nietzsche.
Nietzsche'ye göre Strauss, Lessling'in tanımıyla: "Tanrı ona seçmesi için sağ eliyle tüm hakikati ve sol eliyle de, sürekli yanılma koşuluyla, bu hakikate ulaşma yolundaki sürekli canlı dürtüyü uzatsaydı, o, tevazuyla tanrının sol eline uzanır ve bu eldekini isterdi." olarak belirtiliyor.
Alman kültürü bir noktada öyle bir yere ulaşıyor ki, en biçimsiz yapıtları klasik olarak görüyor. Strauss'da bu klasiklerden biridir.
Bu kitaptan anlaşılacak başka bir şey daha varsa, o da Nietzsche'nin eleştirisine maruz kalmamak olmalıdır.