Hoboluk, yazın literatüründe serserilik sıfatıyla eşdeğer kılınsa da, esas anlamını teslim edecek olursak eğer; zamanın behrinde, çulsuz, beş parasız, seyyar işçi olarak gezen insanların, iş bulup karınlarını doyurmak için kaçak olarak tren vagonları ya da başka vasıtalarla (vardıysa) denizaşırı coğrafyalara, tekil ya da çoğul olarak yaptıkları seyahatlerle ilgili durumları içine alan ve bu durumları gerçekleştiren insanlara verilen bir sıfat olarak tanımlayıp genişletebiliriz. Ortada, salt serserilik için, macera arayan bir insan faktörü yoktur keza. Bittabi serserilik kimi lügatlarda işsizlik olarak addedilse de, fikrimce serserilik daha çok; eğlenik, dertsiz- tasasız bir insan meşrebini içine alan bir hal gibi geliyor bana. Ama hoboluk eden kahramanımız Jack ise eğer, hatırı sayılır bir serseriliğin de bu romanda olmadığını katiyen iddia edemeyiz. Çünkü Jack, aç kalmaktan dahi gerektiğinde keyif alan hafifmeşrep bir karakter edasıyla da salınıyor bu kitapta. Tamamen otobiyografik olduğundan emin olamayız ama o kadar samimi bir dili var ki, anlatımındaki ustalığın büyüsüne kapılmamak na-mümkün. Kaldı ki Jack, Beat Kuşağı'ndan daha eski ve daha çılgın bir mefhum. Fante'den de eski. Eğer bu romanın kimin yazdığı belli olmasa idi eğer, Fante yazmış diyebilirdim direkt. Ama Jack yazmış, iyidir Jack! Keyifli okumalar!
