James Wood'un Kurmaca Nasıl İşler? kitabında Flaubert'in edebi duruşu hakkında fazlasıyla bilgi edinince otobiyografik bir roman olan Flaubert'in Bir Sonbaharı'na sarıldım.
Otobiyografik bir roman olan Flaubert'in Bir Sonbaharı, Flaubert'in ölmeden dört beş sene önceki sürecini anlatıyor. İçinde bulunduğu bunalımın, maddi-manevi sıkıntılarının, kafası karışık davranışlarının üzerine bir seyahate çıkar. Fakat öncesinde sanatçı çevresinden Turgenyev, George Sand ve Victor Hugo'yla görüşmek ister.
Turgenyev'i sevdiği kadına boyun eğdiği için, Sand'ı fazla anne bulduğu için gitmekten vazgeçer. Kaleminden etkilendiği, hatta söz bile ettirmediği Victor Hugo'yla yüz yüze görüşmesi ise tam bir hayal kırıklığıdır. Yine de Flaubert, intihara yatkınlık gösterdiği bu süreçte yalnız kalmamak adına dostu George Pouchet'in yanına, Concerneau'ya gider.
Seyahati sürecinde Flaubert'in, zihninde dolaşmaya başlıyoruz. Modern romanın kurucusu olarak bilinen gerçekçi Flaubert'in Konuksever Aziz Julien Efsanesi de bu kafası karışık sürecinde ortaya çıkıyor. Kaleminin ince eleyip sık dokuyan, detay-gerçeklik bütününün peşinde olan tarafını da yazarın net bir tutumu aracılığıyla deneyimledim.
Paris'te öğretmenlik yapan Alexandre Postel'den Flaubert'in hayat hikayesini dinliyoruz. Diğer yandan onun bilim, sanat, edebiyat, hayata bakış açısı, gerçekçi tutumu ve yazar olarak üretken tarafını, roman türünün içine yerleştirilerek tatlı bir anlatım aracılığıyla okura aktarılması söz konusu.
Sonbaharın, eylülün ilk gününde Flaubert'in Bir Sonbaharı'nı okudum.