En Beğenilen Hece Dergisi - Sayı 294-295-296 - Özel Sayı 42 (Haziran-Temmuz-Ağustos 2021) (2 Cilt) Sözleri ve Alıntıları
En Beğenilen Hece Dergisi - Sayı 294-295-296 - Özel Sayı 42 (Haziran-Temmuz-Ağustos 2021) (2 Cilt) sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Hece Dergisi - Sayı 294-295-296 - Özel Sayı 42 (Haziran-Temmuz-Ağustos 2021) (2 Cilt) kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
- Peki renkleri nasıl ayırt ediyorsunuz?
- Benim beynimde renk diye bir şey yok, öyle bir görüntü de yok. Fakat neyin ne renkte olduğunu sorarak ezberledim. Kullanmaya gelince, bütün boyalar benim için sıvı bir madde. Renkleri sıralarken yanımdakilere gösterip onların yönlendirmesiyle boyaları diziyorum.
Diyelim ki en başa siyahı koyduruyorum
Bir gün dağlarca çıkayım dedim ve avazım çıktığı kadar
Rabbim diyeyim, şu üstümdeki yıldızlı gökyüzü degil mi
İçimde neden binlerce kuş ölüsü, söyle benim neyim var?
Züleyha'nın hazırladığı sofra münasebetiyle, Hz. Yusuf'un güzelliğine duydukları hayranlık karşısında kadınların kendi ellerini kestikleri halde bunun farkına varmamaları hususu da fevkalâde dikkat çekici bir durumdur. Böyle bir şey bize, insan ruhunun ve bedeninin başka bir boyuta geçmesi veya daha anlaşılır bir ifade ile söylemek gerekirse ateşte yürüme, vücuda şiş saplama, Çanakkale Savaşında Seyit Onbaşı'nın 215 kiloluk mermiyi kaldırması gibi olağanüstü olaylarda görüldüğü üzere ruhun bedene galip gelmesi sayesinde acıların hissedilmemesi durumunu hatırlatmaktadır. Zira burada bütün dikkatler Yusuf'un güzelliğine öylesine yoğunlaşmıştır ki dış dünya, dışarıda kalmıştır. Burada güzellik duygusunun ve aşk acısının insan ruhu ve bedeni üzerindeki tesiri de böylece ortaya konulmuştur. Üstelik bıçağın ellerini kesmesine rağmen bunun farkına varmayan kimse Züleyha değil, Yusuf'u o zamana kadar hiç görmeyen ve ona belki uzaktan uzağa hayranlık duymaktan başka bir duygu beslemeyen şehirli kadınlardır. Züleyha'nın sahip olduğu derin aşk duygusu Yusuf'u hiç görmemiş kadınların yaşadığı bu muhteşem ruh coşkusu ve vücut acısı ile ifade edilmiştir.
Gökyüzü çamur, yeryüzü su iken her şey sakinleşti. * İkisi de kendi hallerinde şimdi. Ne gökyüzü saf çamur, ne yeryüzü saf su. Herşey birbiri içinde, birbirinde birbiri ve Bir“.
Nerede başladıysa orada bitiyor döngü. Tek farkla: Birbirine dönüşmüş olarak. Gökteki yerde. Yerdeki gökte. Varlık bütün döngüyü kat etti ve başladığı nokta döndü. İnsan Hakk'a ayna oldu, Varlık amacını yerine getirdi, oluş başlangıcına döndü. Titreyen bir durgunluğa...
Sufiler Elest bezmi ile ilişkilendirerek şöyle bir izah getirmiştir. “Elestu biRabbikum?” şeklindeki ilâhi hitâbı keyfiyetsiz ve şekilsiz olarak dinlendikten sonra, o ilâhi hitâbı işitmenin zevki kalplerde yer tuttuğundan, Hazret-i Âdem'in yaratılmasından ve zürriyetinin dünyaya gelmesinden sonra, bu gizli sırlar, zuhûr eden halden dolayı bir nağme veya güzel bir kelime işittikçe, o eski ahitteki zevkli dinlemenin sebebiyle kalp uçacak hâle gelir. Bunlar sevgi ve aşkları ezelden beri Allah için ve Allah ile olan, irfan sahipleridir. (...) Bundan dolayı mûsikiîde saklı olan gizli sırları idrak eder ve hazlarını alırlar. Şüphesiz ki “Elest” hitâbını işitmiş olma sırrı, bütün canlıların tabiatında mevcuttur. Onun için her cins kendi tabiatına uygun bir şekilde semâ eder, semâdan kendi himmeti nispetinde hisse alır.” Bütün bunları birlikte düşündüğümüz zaman, zannederim mûsikînin insan için ne mânâya geldiği ve diğer sanatlarla kıyas edildiğinde nasıl bir sanat olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Yani özetle diyebiliriz ki bir âhene ilmi ve sanatı olarak mûsikî, varlığın âhenginin yansımasıdır.