Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hece Dergisi - Sayı 294-295-296 - Özel Sayı 42 (Haziran-Temmuz-Ağustos 2021) (2 Cilt)

Hece Dergisi

Hece Dergisi - Sayı 294-295-296 - Özel Sayı 42 (Haziran-Temmuz-Ağustos 2021) (2 Cilt) Sözleri ve Alıntıları

Hece Dergisi - Sayı 294-295-296 - Özel Sayı 42 (Haziran-Temmuz-Ağustos 2021) (2 Cilt) sözleri ve alıntılarını, Hece Dergisi - Sayı 294-295-296 - Özel Sayı 42 (Haziran-Temmuz-Ağustos 2021) (2 Cilt) kitap alıntılarını, Hece Dergisi - Sayı 294-295-296 - Özel Sayı 42 (Haziran-Temmuz-Ağustos 2021) (2 Cilt) en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Parmakları ile gören ressam Eşref Armağan
- Peki renkleri nasıl ayırt ediyorsunuz? - Benim beynimde renk diye bir şey yok, öyle bir görüntü de yok. Fakat neyin ne renkte olduğunu sorarak ezberledim. Kullanmaya gelince, bütün boyalar benim için sıvı bir madde. Renkleri sıralarken yanımdakilere gösterip onların yönlendirmesiyle boyaları diziyorum. Diyelim ki en başa siyahı koyduruyorum
Sayfa 1315Kitabı okudu
Gökyüzü çamur, yeryüzü su iken her şey sakinleşti. * İkisi de kendi hallerinde şimdi. Ne gökyüzü saf çamur, ne yeryüzü saf su. Herşey birbiri içinde, birbirinde birbiri ve Bir“. Nerede başladıysa orada bitiyor döngü. Tek farkla: Birbirine dönüşmüş olarak. Gökteki yerde. Yerdeki gökte. Varlık bütün döngüyü kat etti ve başladığı nokta döndü. İnsan Hakk'a ayna oldu, Varlık amacını yerine getirdi, oluş başlangıcına döndü. Titreyen bir durgunluğa...
Reklam
Bir atom (fizik) profesörü olan, aynı zamanda döneminin ebru ustalarının yakını olan, Merhum Prof. Ahmet Yüksel Özemre'ye göre: “Ebrü yapımı, insanın: I) Kâinattaki fiziki, kimyevi ve hayati hâdiselere, Âlem'deki hilkatin (yaratılışın) esrârını (sırlarını) ve edebini idrâk etmesi, “Hayatı olan/canlı olan her şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmayacaklar mı?” (K.K-Enbiya, 21/30) Sudan çıkan desenlerin tabiattaki benzerlikleri ebru yapanı dehşete düşürerek yaçadılışın esrarının şiddeti ile sarsıp acizliğinin farkına vararak yaratanının azameti karşısında O'na teslim olmasını sağlamaktadır. II) Nefsinin oyunlarını teşhis ve tespit edebilmesi, (benlik, gurur, kibir, gıybet, dedikodu, iftira, yalan - dolan, haset, kin, korku, endişe ve saire gibi duygularından arınmasına vesile olmaktadır.) III) Ezel Hükmü 'nün edebine riâyet edebilmesi (kadere iman) IV) Bu Âleme daha Rahmani (bütün varlıklara rızık veren, Allah'tan gelen, her hususta hayırlı olan) bir nazarla bakabilmesi için dâimâ bir mânevi eğitim aracı olarak telakki edilmiştir.
Sufiler Elest bezmi ile ilişkilendirerek şöyle bir izah getirmiştir. “Elestu biRabbikum?” şeklindeki ilâhi hitâbı keyfiyetsiz ve şekilsiz olarak dinlendikten sonra, o ilâhi hitâbı işitmenin zevki kalplerde yer tuttuğundan, Hazret-i Âdem'in yaratılmasından ve zürriyetinin dünyaya gelmesinden sonra, bu gizli sırlar, zuhûr eden halden dolayı bir nağme veya güzel bir kelime işittikçe, o eski ahitteki zevkli dinlemenin sebebiyle kalp uçacak hâle gelir. Bunlar sevgi ve aşkları ezelden beri Allah için ve Allah ile olan, irfan sahipleridir. (...) Bundan dolayı mûsikiîde saklı olan gizli sırları idrak eder ve hazlarını alırlar. Şüphesiz ki “Elest” hitâbını işitmiş olma sırrı, bütün canlıların tabiatında mevcuttur. Onun için her cins kendi tabiatına uygun bir şekilde semâ eder, semâdan kendi himmeti nispetinde hisse alır.” Bütün bunları birlikte düşündüğümüz zaman, zannederim mûsikînin insan için ne mânâya geldiği ve diğer sanatlarla kıyas edildiğinde nasıl bir sanat olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Yani özetle diyebiliriz ki bir âhene ilmi ve sanatı olarak mûsikî, varlığın âhenginin yansımasıdır.
Sayfa 1031 - Yalçın ÇetinkayaKitabı okudu
Jean Baudrillard'ın düşüncesinin temel kavramlarından biri Gerçekliktir (=Gerçeklik İlkesi). Simülasyon Kuramına göre Modern toplumlarda gerçeklik: bireylerin her gün toplumsal, politik, kültürel ve ekonomik yaşam karşısında hissettikleri bir tür duygudur. Eskiden gerçeğe ait bir özellik olarak kabul edilen gerçeklik, günümüzde bir gerçeklik duygusuna dönüşmüş gibidir. Bu nesnelden çok öznel olarak nitelendirilebilecek bir duygudur. Belki de hiperrasyonelleştikleri söylenen toplumların içinde bulundukları bu aşamaya uygun düşen "duyguların sifir derecesi” türünden bir şey. Baudrillard'a göre, gerçeklik ilkesi, bir toplumun oldukça uzun bir sürede çalışıp, çabalayarak oluşturduğu, biçimlendirdiği ve kendisine neredeyse ahlaki kurallara boyun eğercesine boyun eğdiği bir ilkedir. Yazara göre son yüzyıllarda ortaya atıp, oluşturup gerçekleştirdikleri bu gerçeklik ilkesi 1960'lı yıllardan bu yana sahip olduğu o metafizik gücü yitirmeye başlamış gibidir. Bu arada adı geçen modern toplumlar , günümüzde sanal gerçeklik aşamasına ulaşmış görünmektedirler . (Sim. Kur. Üze. Not. ve Söy. /Hangi Evrende Simülakrlar Gerçeğin Yerini Alamadılar/s. 106-107, Adanır, O., Eylül, İzmir, 2017)
Sayfa 896 - Oğuz AdanırKitabı okudu
Züleyha'nın hazırladığı sofra münasebetiyle, Hz. Yusuf'un güzelliğine duydukları hayranlık karşısında kadınların kendi ellerini kestikleri halde bunun farkına varmamaları hususu da fevkalâde dikkat çekici bir durumdur. Böyle bir şey bize, insan ruhunun ve bedeninin başka bir boyuta geçmesi veya daha anlaşılır bir ifade ile söylemek gerekirse ateşte yürüme, vücuda şiş saplama, Çanakkale Savaşında Seyit Onbaşı'nın 215 kiloluk mermiyi kaldırması gibi olağanüstü olaylarda görüldüğü üzere ruhun bedene galip gelmesi sayesinde acıların hissedilmemesi durumunu hatırlatmaktadır. Zira burada bütün dikkatler Yusuf'un güzelliğine öylesine yoğunlaşmıştır ki dış dünya, dışarıda kalmıştır. Burada güzellik duygusunun ve aşk acısının insan ruhu ve bedeni üzerindeki tesiri de böylece ortaya konulmuştur. Üstelik bıçağın ellerini kesmesine rağmen bunun farkına varmayan kimse Züleyha değil, Yusuf'u o zamana kadar hiç görmeyen ve ona belki uzaktan uzağa hayranlık duymaktan başka bir duygu beslemeyen şehirli kadınlardır. Züleyha'nın sahip olduğu derin aşk duygusu Yusuf'u hiç görmemiş kadınların yaşadığı bu muhteşem ruh coşkusu ve vücut acısı ile ifade edilmiştir.
Sayfa 1231 - Nusret ÇamKitabı okudu
Reklam
Kelime anlamı barış, huzur, güven demek olan İslâm, ancak insanın kendisinden başlayıp dalga dalga tüm kozmik âlemi kuşatan böyle bir sevgiyle tahakkuk eder. Ve yine tıpkı insan beynine milyonlarca bilgi sığdığı gibi, birbirinin yerini almadığı müddetçe insanın kalbine de milyonlarca aşk sığar. Hz. Muhammed'in, eşleri Hz. Aişe ve Zeynebe olan sevgisinin, Allah sevgisine en ufak bir halel getirmeyeceğini bilmesi gibi, Hiz. Yusuf da bu gerçekten hareket ederek, Züleyha'nın sevgisinin kendi kalbinde yer etmesiyle Allah sevgisinin azalacağı veya kalbinden çıkacağı gibi bir endişeye kapılmamıştır. Bu da gösteriyor ki Allah'ı sevmek insanı sevmeye, insanı sevmek Allah'ı sevmeye mâni olmadığı gibi, bütün davranışlarını sevginin belirlediği insan için, insan sevgisi Allah sevgisinden, Allah sevgisi de insan sevgisinden ayrı düşünülemez.
Sayfa 1239 - Nusret ÇamKitabı okudu
“Felsefe şiire yakındır” der Whitehead. Hem felsefe hem de bir sanat olarak şiir, “Nihai sağduyu” olarak adlandırdığımız medeniyeti ifade etme çabasıdır.” Bu açıdan sanat, medeniyetin dilidir. “Medeni bir dille birlikte rasyonel bir hayatın ilk temeli atıldıktan sonra, bütün üretken düşünce” varlığını “sanatçıların şiirsel içgörüsüyle” devam ettirmiştir.” Bu yönüyle sanat, görüneni aşan bir boyuta sahiptir. Bu yüzden sanat olarak medeniyetin, güzelliğin kaynağı Tanrı'dır. Schelling'in “Mutlak” dediği Tanrı, felsefe açısından “hakikatin asli örneği” iken, sanat açısından ise “güzelin asli örneğidir”.» O, Whitehead'in ifadesiyle, “kendi hakikat, güzellik ve iyilik önsezisiyle (vision) dünyaya rehberlik eden şefkatli bir sabırla, dünyanın şairidir”” Buna göre sanat Mutlak'ı ifade etme yollarından biridir. Whitehead'e göre sanat, Doğruluğun peşindedir, onun arayışındadır.2 Bu, sanatın hakikat arayış biçimlerinden biri olan bilimden bağımsız olmadığını göstermektedir. Sanatın peşinde olduğu doğruluk biçimi ise, açık bilinç durumuna sunulan nesnelerle birlikte bulunan, görünenin arkasındaki şeyi (gerçeği) ortaya çıkarmayla ilgili bir doğruluktur.* Buna göre sanat, görünüş ve gerçeklik arasında ilişki kurmadır.
Sayfa 1076 - Kevser ÇelikKitabı okudu
Işığın oyunlarına açık olmak ve dolayısıyla renkleri tüm canlılığıyla “sayabilmek, iyi “ruh hâletinin” belirtisidir. Oysa ruhu kararan için dış dünya, renksizlikle anlamdaş “külrengi”, “boz” bir hâl alır. Doğa, canlılığını yitirir; cılız hayvanlardan, kuru bitkilerden müteşekkil bir yığın olur. Renksizlik, “biçare, mânasız bir artık” olmanın da işaretidir (1970: 108). Rengi olmayan, kullanışsızdır, fazlalıktır. Eşyanın renksizliği, dokusuna da nüfuz eder; dağılmaya açık, işlevsiz, rutubetli, lime lime olur. O zaman rengin çok da satıhta bir keyfiyet olmadığı, eşyanın özüne dair bir görüngü olduğu ortaya çıkar. Ama renklerin arada solması, karanlıkta kaybolması, silinmesi de eşyanın özünden gelir. Rüya görmek, eşyayı yeni bir hülyanın, masalın içerisine yerleştirmek için karanlığa maruz kalma, renksizleşme zorunludur. Renklerde, görünür, vazıh olanda her zaman “karanlığın hissesi” vardır. Alacakaranlık içerisine girip çıkan eşya, izlenimci bir resimde gibi, yeni akislerle boyanır, yenilenir. Böylece rengine kavuşan atıl eşya, artık olmaktan kurtulur, yenilenmiş boyasıyla hayatın içine daha rahat yerleşir.
Sayfa 1177 - Özgür TaburoğluKitabı okudu
İnsanın âlem hakkındaki bilgisi, insan ile âlem arasındaki ontolojik ilişkiye bağlıdır. İbn Arabi'ye göre insanın duyulur âlemde bulunduğu varlık mertebesi şahadet mertebesidir. Mutlak Varlık, ilahi isimlerin hükümleri gereği belli mertebelerde sınırlanarak duyulur âlemi ortaya çıkarmıştır. Duyulur âlem gibi insan da bir nüzul süreci sonucunda ortaya çıkmıştır. Insan, Hakkın ezeli ilmindeki sübut halinde, ilke olarak tüm varlığı içinde taşır. Bu sebeple kevn-i câmi (tüm oluşu kendinden toplayan) olarak nitelendirilir. Şahadet âlemine doğru nüzul sürecinde ise her mertebeden özellikler ve unsurlar kazanarak Hakk'ın ezeli ilmindeki basitliğini yitirir ve bileşik hale gelir. Bu bileşik hale gelme, insanın âlemi bilmesinin de koşuludur zira insan kendinde olmayan bir şey hakkında bilgi edinemez. Nefs, insan olarak dünyada zuhur ettiğinde bu bilgi onun bâtınında kalır ve duyulur âleme kesif ve parçalanmış bir halde ulaşır.
Sayfa 986 - Nil Aynalı EğlerKitabı okudu
82 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.