-Bunu Allah'a anlattın mı? Seni tekrar mutlu etmesi için her gün Allah'a dua ediyor musun?
Heidi:
-Bunun ne faydası olabilir ki, diye cevap verdi. Allah beni duymadı. Frankfurt'taki insanlar aynı zamanda türlü şeyler için dua ederlerse, Allah herkesi fark edemez ki. Benim duamı duymadığından da eminim. Allah benim duamı mı fark edecek?
Bayan Sesemann:
-Allah'ın her şeyi işitmeye gücü yeter. O insanlar gibi değildir ki işleri karıştırsın. Ya da birbirinden ayırt edemesin. Allah, içtenlikle yapılan duaları işitir ve kabul eder, dedi.
Hergün dua ediyor, iyilik ve mutluluk diliyor musun kendin için?
-Yok hayır. Artık dua etmiyorum.
Niçin Heidi'ciğim? Neden dua etmekten vazgeçtin?
-Yarar yok. Tanrı beni duymuyor, anlıyorum. Frankfurt'da o kadar kişi dua ederken beni dinler mi hiç? Sesim kulaklarına erişmiyor, biliyorum.
Nerden biliyorsun, Heidi?
-Haftalarca hergün dua ederken aynı şeyi istedim.
Fakat Tanrı dileğimi yerine getirmedi.
Ah, yavrucuğum, böyle düşünmemelisin! Tanrı daima bizi düşünür, hakkımızda ne iyidir, ne değildir bilir. Bizse bundan habersiziz. İyi olmayan bir şeyi istersek vermez. Bütün kalbimizle dua etmeğe devam edersek ne kaçar, ne de inancımızı yitirirsek dualarımız gerçekleşir. Görüyorsun ya kızım, şu anda dilediklerin senin için iyi değilmiş. Tanrı elbette ki sözlerini duyuyor. O senin benim gibi bir insan değil. Aynı anda herkesi işitebilir. Hakkında hayırlı olan şeyleri bildiğinden: 'Heidi kendisi için iyi olanları elde edebilir ancak,' der. Şimdi dileğini yerine getirirsem ilerde bundan pişmanlık duyabilir! Keşki Tanrı duamı kabul etmeseydi' diyebilir. Sen de yanlış düşündüğünü anlayabilirsin. Tanrı seni gökten seyrediyor. Dua edip inancını sürdürecek yerde ondan kaçtın duaları bırakıp Tanrı'yı unuttun! Ancak insan böyle hareket ederse Tanrı onun dualarını dinlemez olur ve kişiyi kendi haline bırakır.