Şirin şehre gece indi. Karanlık, hicligiyle bir yorgan gibi örttü dağların, ağaçların üstünü. Tüm mahlukat yuvasına çekildi. Derin bir uykuya teslim etti kendini.
Bir tek bizim hattat huzursuz. Hattat uyumuyor sabaha kadar harflerle boğuşuyor. O kadar erimiş ki hattın içinde insanları bile harf olarak görüyor. Hat uğruna zar zor bitirdiği hukuk fakültesi diplomasını kenara koyuyor. Çay,sigara, bekar erkek evi kokan odasında hiç'lige ermeye çalışıyor...
Sadık Yalsizucanlar okumayı çok severim. Fakat zordur onu okumak. Bilinç akışı tekniğini o kadar ustaca ve lezzetli bir şekilde kullanır ki öykülerinde tek bir harfi kacirsan tüm öyküyü baştan okuman gerekir.
Özel mesai ister,odaklanmak ister,sessizlik ister, zihninde kelimelerden başka şeye yer verme ister. Bu yüzden en güzel gece okunur onun öyküleri.
El ayak cekilmisken, cir cir böcekleri ve ben, sarı sokak lambası, hafif esen rüzgar, söğüt ağacının hışırtısi, komşu evin köpeğinin huzursuz havlamalari, sıcak kahvenin kokusu, odadaki Sare'nin tatlı uykusu, uzaktaki otoyoldan ara sıra geçen arabaların sesi, not defteri, kurşun kalem ve benim uykusuzluğum...