Fakat, eylemlere değerini veren şeyin iyi yüreklilik, iyi niyet, vicdanî kanaat olduğu bir kere ilân edilecek olursa, artık ortada ne ikiyüzlülük, ne de genel olarak kötülük kalır, çünkü yapılan her şeyi iyi niyet ve sâikler üzerinde düşünerek iyi bir şey haline getirmenin yolu daima bulunur ve, böylece, vicdanî kanaat sayesinde o şey iyi olur. Bu durumda artık kendiliğinde ve kendisi-için ne suç, ne de kötülük var demektir ve yukarıda sözü geçen o, iç huzuru yerinde, kaşarlanmış, katıksız ve "pervasız" suçlunun yerine, şimdi artık karşımızda iyi niyet ve kanaat ile vicdanı aklanmış bir kişi vardır. Eylemimdeki iyi niyet ve eylemimin iyiliği hakkındaki vicdanî kanaatim, eylemimi iyi yapar. Bir eylem hakkında hüküm vermek, onu değerlendirmek söz konusu olduğunda, bu prensip uyarınca, bu ancak eylemi yapan kişinin niyetine, kanaatine, inancına göre yapılabilir. Fakat burada inanç, İsa'nın istediği anlamda alınmamıştır, yani objektif hakikat inancı değildir. Bu yüzden kötü bir inanca, yani muhtevaca kötü bir vicdanî kanaate sahip kimse hakkında verilecek hüküm de ona göre, yani kötü, olur. Fakat burada aksine olarak inanç, kişinin vicdanî kanaatine sadık kalması anlamında alınmıştır. Öyleyse, eylem hakkında sorulacak soru şu olabilir: "Eylemi yapan kişi, eyleminde vicdanî kanaatine sadık kalmış mıdır? Böylece, kişinin vicdanî kanaatine formel sübjektif sadakati, içinde iyilik bulunan biricik şey yapılmış olmaktadır.