Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Şerhi ve Havassı

İlmi-i Cifir

Muhyiddin İbn Arabi

İlmi-i Cifir Hakkında

İlmi-i Cifir konusu, istatistikler, fiyatları ve daha fazlası burada.
9.2/10
5 Kişi
16
Okunma
10
Beğeni
1.220
Görüntülenme

Hakkında

İnsanoğlu yaratılışının başlangıcı olan Adem (a.s.)'dan beri hep yasaklarla sırlara karşı dâima merak ve istekli olmuştur. Cenabı Allah (c.c.) Kuranı Kerimin Bakara suresi 35. ayeti kerimesinde mealen şöyle buyurmuştur. "Ey Adem, sen ve eşin cennete yerleşin ve ondan dilediğiniz yerde, bol bol yiyin. Ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zulme sapanlardan olursunuz." Buna rağmen insanın yasaklara ve sırlara karşı dâima meraklı olması onun öğrenme hırsını körükleyip kendisine pek yarar sağlamasa da sırlan bilme isteğine körü körüne hırsla kaptırmıştır. Bu kapılış çoğu zaman ona yarardan çok zarar vermiştir. Nitekim Ayetin devamında bu merakın Ademin ve eşinin cennetten kovulmasına yol açtığını Kur'andan hikmetle ders alarak öğreniyoruz. Daha sonraki zamanlarda yeryüzünde insanlar çoğaldıkça yaratılışında bulunan bu merak ve öğrenme isteği, bu körü körüne kapılış, insanları iki ayrı gruba ayırmıştır. Bu gruplardan biri Ruhaniyeti seçip kendini ona adamış, diğeri ise nefse köle olup ona hizmet etmiştir; Ama biline ki tüm sırların sim olan yüce Allah sırlarını sadece kendi seçtiğine açmıştır. Nitekip yine Kurandan öğreniyoruz ki yüce Allah (c.c.) Bakara suresinin 31, 32. ve 33. ayetlerinde mealen diyor ki; "Ve Ademe isimlerin tümünü öğretti. Sonra onları meleklere sunarak şöyle sordu: "Hadi, haber verin bana şunlann isimlerini, eğer doğru sözlüler iseniz. Dediler ki: Yücedir Senin şanın Senin bize öğretmiş olduğunun dışında bilgimiz yoktur bizim. Sen, yalnız sen Alimsin, herşeyi en iyi şekilde bilen de, şüphesiz sensin Hakim olan da sensin. Allah (c.c.) buyurdu: "Ey Adem haber ver onlara anlasın isimlerini." Adem onlara isimleri söyleyince, Allah (c.c.) şöyle buyurdu: "Dememiş miydim ben size ki ben, göklerin ve yerin gaybını en iyi bilenim. Ve ben sizin açığa vurduklarınızı da saklıya geldiklerizi de en iyi biçimde bilmekteyim." Buradan da anlıyoruz ki yüce Allah sırlarını dilediğine hikmetle öğretmektedir. Bunlar öyle kişilerdir ki Rabbin salih kullandır. Bu kullan ki onu her zaman övgüyle zikreder ve Rabbin doğru yolundan ilerlerler. Bu kişiler insanlığa peygamberdir, enbiya ve evliyadır, imamdır, şeyh'dir, hoçadır ve bazısı da gerçekten sırdır. Allah (c.c.) hepsinden razı olsun. İşte büyük ve hürmetli olan bu zatlar insanlığın ve Alemlerin hikmetli sırlarını öğrendikçe coşmuş, hayranlıkları bir kat daha artarak huşu içinde Rabbe secde etmişlerdir. Onların bu çalışmaları sırasında kalplerinden dillerine dökülen ledüni sırlan insanlar kapışarak almışlar ve bu sırların değerini bilmekten onlan koruyamadan çevrelerine sorumsuzca dağıtmışlardır. Ama bu davranış onlara yarar getirmemiş bilakis onlann ve toplumun zaranna olmuştur. Biline ki gayb sırları insanlara her zaman yarar getirmez, hele onu haketmeyen kişilerin ellerini yakar. İşte bu gerçeğin yanında bir de bu sırlan yüreklerindeki sevginin coşkusundan masumca hayranlıklanndan dile getiren o büyük ve hürmetli zatlann acı sonlannı da getirmiştir. Allah bu yüce ve temiz zatların sırlannı yüceltsin makamlannı artırsın. Bilinmelidir ki anlaşılmaz sırlar halkta fitne çıkmasına neden olur. Fitne ise halkı galyana getirerek kontroldan çıkarır işte bu sırada fırsat bekleyen fırsatçılar kalplerindeki kurduklan çirkin pilanlarını eylem haline sokarak kendilerine çıkar sağlarlar. Sonuçta halk pişman olsa da olanlar olur ve nice büyük ve kıymetli değerler yitirilir. Tıpkı Hallacı Mansur Muhiddin İbn-i Arabi ve Tebrizli Şems gibi. Ama burada özellikle belirtmeliyiz bunlar, her şeyi kuşatan yüce Allah’ın takdin üe onun yazdığı yazgısına göre olur. Buradan çıkarılacak sonuç sadece nasipsiz gönüllerin zararıdır kaybedenler onlardır.
Çevirmen:
Mustafa Varlı
Mustafa Varlı
Tahmini Okuma Süresi: 7 sa. 32 dk.Sayfa Sayısı: 266Basım Tarihi: 2018Yayınevi: Esma Yayınları
ISBN: 9789756354510Ülke: TürkiyeDil: TürkçeFormat: Karton kapak
Reklam

Kitap İstatistikleri

Kitabın okur profili

Kadın% 8.3
Erkek% 91.7
0-12 Yaş
13-17 Yaş
18-24 Yaş
25-34 Yaş
35-44 Yaş
45-54 Yaş
55-64 Yaş
65+ Yaş

Yazar Hakkında

Muhyiddin İbn Arabi
Muhyiddin İbn ArabiYazar · 166 kitap
Muhyiddin İbn-i Arabi, Muvahhidun döneminde 27 Ramazan 560’da Mursiye (Murcia), İspanya’da doğdu. Bilinmeyen bir sebeple 8 yaşında ailesiyle birlikte İşbiliye’ye (bugünkü Sevilla) geldi (muhtemelen babasının memuriyeti nedeniyle). Ailesi Arap Tayy kabilesine mensuptu. Yakın cedleri hakkında fazla bir şey bilinmiyorsa da, anne ve baba tarafından nüfuz ve itibar sahibi kimseler olduğu anlaşılıyor. Akrabaları arasında tasavvufî bilgilere sahip kimseler vardı. İlk tahsilini bu şehirde yaptı, uzun bir süre burada kaldı. Çocuk yaşlarında 'Ahmed İbnu’l-Esirî' adında genç bir Sufi ile arkadaş oldu. Hakkındaki kayıtlara göre İbnu'l-Arabî, bu tahsil sırasında bir aralık Halvet'e çekilen İbnu'l-Arabi, halvetinden keşf yoluyla edindiği çeşitli bilgilerle çıkmıştır. Endülüs'de bir süre daha kaldıktan sonra, seyahate çıktı. Şam, Bağdad ve Mekke'ye giderek orada bulunan tanınmış alim ve şeyhlerle görüştü. 1182'de İbn-i Rüşd ile görüştü. Bu görüşmeyi eserinde anlatır. Bu İbnu Rüşd’ün bilgi'nin akıl yolu'yla elde edileceğini söylemesiyle meşhur olduğu yıllardır. 17 yaşındaki genç Muhyiddin gerçek bilgi'nin sadece aklımızdan gelmediğine, böyle bir bilginin daha çok ilham ve keşf yoluyla elde edilebileceğine inanmıştı. Bu senelerde 'Şekkaz' isminde bir şeyh'le tanıştı. Bu zat küçük yaşlardan itibaren ibadete başlayan, Allah korkusu taşıyan, hayatında bir kerecik olsun ‘ben’ dememiş olan ve uzun uzun secde eden bir kimsedir. Muhyiddin o ölene kadar onunla sohbete devam etti. 1182-1183'de İşbiliyye’ye bağlı Haniyye’de 'Lahmî' isimli bir şeyhden, bu zatın adını taşıyan bir mescidde Kur'an dersi aldı. 1184-1185'de 'Ureynî' isimli bir şeyh’le tanıştı. Eserlerinde Ondan ilk hocam diye bahseder, çok faydalandığını söyler. 'Ureynî', Ubudiyet [kulluk] meselesinde derin bir bilgiye sahipti. Bu yıllar'da 'Martili' adlı bir şeyhten de istifade etti. Ureynî O’na:’Sadece Allah’a bak’ derken Martilî‘Sadece Nefsine bak, nefsin hususunda dikkatli ol, ona uyma’ diye öğüt vermişti. Martilî’ye bu zıt önerilerin içyüzünü sordu. Bu zat, kendi nasihatinin doğruluğunda ısrar edecek yerde, ‘Oğlum, 'Ureynî'’nin gösterdiği yol, doğru yolun ta kendisidir. Ona uyman lazım. Biz ikimiz de, kendi halimizin gerekli kıldığı yolu sana göstermişizdir’ dedi. Bu yıllar'da İşbiliyye’de Kordovalı Fatma adında yaşlı bir kadına (tanıştıklarında 96 yaşındadır) 14 sene hizmet etti. Bu kadın, erkek ve kadınlar arasında müttaki ve mütevekkile olarak temayüz etmişti. Çok iyi bir kimseyle evliydi. Yüzünün İbn Arabi'nin bakmaktan utanacağı kadar güzel olduğu söylenir. 1189'da Ebu Abdullah Muhammed eş-Şerefî adında biriyle tanıştı. Kendisi doğu İşbiliyye’li olup, Hatve ehlindendi. Beş vakit namazını Addis Camii'nde kılan bu zatın ibadete aşırı düşkünlüğünden namaz kılmaktan ayaklarının şiştiği söylenir. Arabi, İşbiliyye’deyken (1190) hastalanıp okuma kabiliyyet'ini kaybetti. İki yıl bu halde kaldıktan sonra 589'da (Hicri) Sebte Şehri'ne giderek orada ahlak makamına erdiğini söylediği İbnu Cübeyr ile tanıştı. Bir süre sonra İşbiliyye’ye döndü. Aynı yıl Tlemsen’e geldi. Burada Ebu Medyen (ö.594)[1] hakkında gördüğü bir rüyayı anlatacaktır. 1196'da Fas’a gitti. Orada yaptığı Seyahatler sırasında büyük şöhret kazandı. 1198'de tekrar Endülüs’e geçti. Gırnata Şehri dolaylarındaki Bağa kasabasında Şekkaz isimli bir şeyhi ziyaret etti. Onun Tasavvuf yolu'nda karşılaştığı en yüce kimse olduğunu söyler. 1199-1200'de İlk defa Hac için Mekke’ye gitti. Orada [el-Kassar] (Yunus ibnu Ebi’l-Hüseyin el-Haşimi el-Abbasi el-Kassar) isimli bir şahıs'la sohbet etti. Hac’dan sonra Mağrib’de, oradan da Ebu Medyen’in şehri olan Becaye'de bulundu. Bir süre sonra tekrar Mekke’ye geldi ve "Ruhu’l-Quds", "Tacu'r-Rasul" adlı eserler'ini yazdı. 1204'de Medine, Musul, Bağdad'da bulundu. Musul'da, "et-Tenezzülatu'l-Musuliyye" yi yazdı. Musul’dan ayrıldıktan sonra Konya’ya geldi. Orada tanıştığı Sadreddin Konevî’nin dul annesi ile evlendi. Konya’da iken "Risaletü’l-Envar" ı yazdı. Selçuk Meliki tarafından hürmet ve ikram gördü. Sonra Mısır’a geçti. Orada Futuhat-ı Mekkiye'deki sözlerinden ötürü Mısır uleması tarafından hakkında verilen idam fetvasıyla yüzyüze gelince gizlice oradan kaçtı.Tekrar Mekke’ye geldi ve burada bir süre kaldı. Bağdad ve Halep’de bir süre dolaştıktan sonra 612/1215 de tekrar Konya’ya geldi. 617 de Şam’a yerleşti. Zaman zaman civar şehirlere seyahatler yaptı.Şam'da kendisinin Fütuhat'tan sonra en büyük eseri olarak kabul edilen Fusus'u kaleme aldı(627/1230). İbn Arabi bu eseri rüya'sında Peygamber'den ümmetine aktarmak üzere aldığını belirtir. 638 de 22 R.Evvel’de (1239) Şam'da öldü. Kabri Şam şehri dışında Kasiyun dağı eteğindedir. 1516 yılında I. Selim, Şam’ı Osmanlı toprağı yaptığında oraya türbe, camii ve imaret inşa ettirdi. Medfun bulunduğu türbenin kubbesinde -İbn Arabi'nin kendisine ait olduğu iddia edilen- 'bütün yüzyıllar yetişdirdikleri büyük insanlarla tanınır, benden sonraki yüzyıllar benimle anılacak' mealindeki bir beyit yazılıdır.