İmamlar ve Sultanlar kitaplarını, İmamlar ve Sultanlar sözleri ve alıntılarını, İmamlar ve Sultanlar yazarlarını, İmamlar ve Sultanlar yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"-Allah Muhammed Aleyhisselâmı gazab olarak değil rahmet olarak gönderdi. Sonra onu kendi katına aldı. Allah Rasulu insanlara bir nehir bıraktı. İnsanlar ondan eşit bir şekilde topluca içtiler. Sonra Ebubekir geldi ve o nehri bulduğu gibi bıraktı. Daha sonra Ömer halife seçildi ve arkadaşının yaptığı gibi yaptı. Osman halife olunca bu nehirden bir kol ayrıldı. Muaviye gelince ise bu nehirden bir değil bir çok kollar ayrıldı. O nehir Yezid, Mervan, Abdülmelik, Velid ve Süleyman tarafından da parçalanmaya ve kurutulmaya devam edildi. Emr (yönetim) bana ulaşıncaya kadar o Allah Rasulünün bıraktığı koca nehir kurumuştu. Bu nehir eski haline dönüp de ayrılan kollar birleşinceye kadar o nehirden herkes eskisi gibi faydalanamayacaktir."
Saltanat ve Hilafet
Daha öz bir ifadeyle bu iki yönetimde ‘din’in işlevi farklılaşıyor, tamlayan ve tamlanan değişiyordu. İslamın yeri nebevi hilafette ‘dinin devleti’yken saltanatta ‘devletin dini’ konumuna geçiyordu.
Tarihçilerin bir yargısı vardır : Tarih ilimlerin anasıdır. Müslümanlar olarak bilim, kültür ve siyasetin de dinamiği olan tarih karşısında yeterli hassasiyeti gösterdiğimiz söylenemez. Günü yaşayalım, hali değerlendirelim diyoruz. Bunlar geçmişe kayıtsız kalmamızın mazeteti olamaz. Geçmişe önem vermek, daha hızlı sıçramak için geriye gerilmektir. Ciddi çıkışlar geçmişi ve geleceği ciddiye alan insanların işidir. Geçmiş de gelecek de hayat adını verdiğimiz bu yolun bir parçasıdır. Ciddi insanlar ise köksüz ve temelsiz bilgilerle değil, sağlam kaynaklara dayalı sağlıklı bilgilerle yetişir.
İlk dönem eserlerine ve son dönem söylemlerine bakıldığında İslamoğlu'nun olumsuz manada değişime uğradığını görüyoruz. Kitaba gelirsek, halifelik ve sultanlık yönetimlerinin farkını, hilafetin tahrife uğramasıyla nelerin kaybedildiğini tarihi örneklerle güzel anlatmış.
İnsanlar "bir kul gibi yiyip bir kul gibi yaşayan" bir peygambere inanmak yerine, tasavvurlarında Kayser ve Kisra'ya benzettikleri bir peygambere inanmayı yeğliyorlardı.
İslam tarihin Kerbela’nın kimliğinde İmam Ebu Hanif’in dik duruşunda ve Kerbela’nın arka palanında yatan tarihsel eleştiri ve İmam’ın dik duruşunda bir devletin yıkılış ve bir devletin kuruluşuna tanık sembol ismin şahsında bugünü ve yarının vahyi ile adaletin savunulması tarihsel bir eleştiri havasında okuma daha zevklidir!