Charles Baudelaire
~KENDİMCE~
Yalnızlık... Birçok açıklaması, birçok farklı yorumu olan; birçok farklı yönden oluşabilen bir durum. Fiziksel yalnızlık, duygusal yalnızlık, fikirsel yalnızlık, davranışsal yalnızlık...
"En büyük hazzı bir kürsünün, bir tribünün yukarısından konuşmakta bulan bir geveze için, Robinson'un adasında deli olma tehlikesinin çok büyük olduğu söz götürmez." (Sayfa 73)
Charles Baudelaire
~KENDİMCE~
Hayat boyu birçok farklı tipte, karakterde insanla karşılaşırız. Siyah renkte, sarı renkte cildi olanlar ya da asabi, uysal,
"Her zaman sarhos olmali her sey bunda: tek sorun bu omuzlarinizi ezen, sizi topraga dogru çeken zaman'in korkunc agirligini duymamak için, durmamacasina sarhos olmalisiniz.
ama neyle? sarapla, siirle, ya da erdemle, nasil isterseniz. ama sarhos olun.
ve bazi bazi, bir sarayin basamaklari, bir hendegin yesil otlari üzerinde, odanizin donuk yalnizligi içinde, sarhoslugunuz azalmis ya da büsbütün geçmis bir durumda uyanirsaniz, sorun, yele, dalgaya, yildiza, kuşa, saate sorun, her kaçan seye, inleyen, yuvarlanan, şakıyan, konuşan her seye sorun, "saat kaç" deyin; yel, dalga, yildiz, kus, saat hemen verecektir karsiligini: "sarhos olma saatidir. zamanin inim inim inletilen köleleri olmamak için sarhos olun durmamacasina! sarapla, siirle, ya da erdemle, nasil isterseniz."
Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar üçlemesinden sonra daha da eski klasikleri yeniden okuma ve yenilerini keşfetme hevesine kapılıp kendimi şimdilik 450 kitaplık bir maceranın içinde buldum.
2024 Şubat - 17 kitap
1.
Söyle, Anlaşılmaz adam, kimi seversin en çok,ananı mı, babanı mı bacını mı, yoksa kardeşinimi?
“Ne anam, ne de babam var, ne bacım, ne dekardeşim.”
“Dostlarını mı?”
“Anlamına bugüne kadar yabancı kaldığım birsöz kullandınız.”
“Yurdunu mu?”
“Hangi enlemdedir bilmem.”
“Güzelliği mi?
“Tanrısal ve ölümsüz olsaydı, severdimkuşkusuz.”
“Altını mı?”
“Siz Tanrı’ya nasıl kin beslerseniz, ben de onaöylesine kin beslerim.”
“Peki, neyi seversin öyleyse sen, olağanüstüyabancı?”
“Bulutları severim... işte şu... şu geçip gidenbulutları... eşsiz bulutları!
“Güzel köpeğim, iyi köpeğim, sevgili hayvanım, yaklaş, yaklaş da kentin en iyi kokucusundan alınmış, çok güzel kokuyu kokla.”
Ve köpek, kuyruğunu oynatarak –bu zavallı yaratıklarda gülmenin, gülümsemenin karşılığı olan bir belirti bu anlaşılan– yaklaşıyor, açılmış şişenin üzerine merakla dayıyor ıslak burnunu; sonra dehşetle geriliyor birden, yüzüme karşı havlıyor, kınıyor sanki beni.
“Aşağılık köpek, sana bir çıkın pislik sunsam, hazla koklardın, yerdin belki de. Hüzünlü yaşamımın yakışıksız yoldaşı, sen de kitleye benziyorsun. Ona da güzel kokular sunmaya gelmez hiç, böyle hoş kokular karşısında çileden çıkar, ona da özenle seçilmiş pislikler sunmak gerekir.”