Jack London'dan okuduğum üçüncü eser oldu, Martin Eden. Daha önceden Beyaz Diş ve Ateş Yakmak eserlerini okumuştum. Martin Eden'de kullandığı dil bu iki eserden oldukça farklı.
Eseri ilk okumaya başladığımda edebi yönü zayıf bir eser olacağı izlenimi oluştu. Ve bu sebepten kitabı yarım bıraktım. Daha sonra bu kadar konuşulan, değer verilen bir eserin muhakkak bir şeyler anlatabileceğini düşünerek tekrardan okumaya başladım. Ve beğenerek bitirdim.
Bu eserin bu kadar çok sevilmesinin Martin Eden gibi çoğu kişinin bilgi birikimini okuldan değil okuduğu eserlerden elde ettiğini düşündüğü için sevdiğini düşünüyorum. Bu eser bir aşk romanı değil. Evet içerisinde aşk güzellemeleri yapılıyor ancak verilen asıl mesaj, insanların kendi çabasıyla bir yerlere gelebilmesi. Bu yere gelmedeki sebep kişiden kişiye değişebilir. Martin ise Ruth'a kavuşmak(ulaşmak) için bu yola baş koyuyor.
Martin Eden, burjuva sınıfına ulaşmak için giriştiği çabada edebiyat, felsefe, sosyalizm gibi değerleri öğreniyor. Bu değerleri zihninin süzgecinden geçirip kendine has bir düşünce sistemi geliştiriyor. Bu düşünce sistemi, onu diğer insanlara yaklaştıracağı yerde, onlarla arasındaki uçurumu iyice arttırıyor.
Herkesin hayatında Brissenden gibi bir arkadaşı olmalı. Brissenden gibi konuşabileceğin, gerçeği yüzüne tokat gibi çarpan birileri olmalı.
Ruth, sen korkaksın. Normalde eserleri okurken çok fazla karakterlere karşı duygu beslemem ancak Ruth bu düşüncemi kırmayı başaran bir karakter oldu.