Emile Zola'nın Meyhane'si tam olarak ayyaşlığın, işçi sınıfının ancak galiz sözlerle anlatılabilecek hayatının ve har vurup harman savurmanın romanıdır. Yahut başka bir ifade ile kocası, sevdiği adam ve eski aşığının arasında bir yaşama sıkışıp kalan Gervaise'nin hayat hikayesidir. Bu hayat hikayesi aslında bir çan eğrisine benzemektedir. Çok bahsi geçmeyen ve zorluklar içinde yaşanmış bir gençlik dönemi ile kitabın ilk sayfalarında çan, dibinden başlayarak yavaş yavaş çizilmeye başlar. Ardından resmi olarak yaptığı ilk evliliği ile Gervaise'nin hayat hikayesi çanın tepesine doğru tırmanmaya başlar. Kocasının başına gelen kazadan sonra yaşadığı sorumsuz hayatın etkileri, oburluk, açgözlülük, gösteriş merakı ve elde avuçta ne varsa ayyaşlığa, eğlenceye vurma şekline dönen bir hayat tarzı hiç şüphesiz ki o çan eğrisinde Gervaise'nin hızla aşağıya doğru çakılacağının bir göstergesidir. Artık 19. yüzyıl romanlarından alışık olduğumuz o iğrenç, kokuşmuş Paris tablosu eşliğinde işçi sınıfının yaşadığı avam hayat en sert çizgileriyle Meyhane'de okurun gözüne gözüne sokulmaktadır. Emile Zola, yazdığı bu romanda vermek istediği mesajın, işçilerin nasıl yaşaması gerektiğini vurgulamak olduğunu söylemiş. Sanırım bunu 'kesinlikle nasıl yaşamaması' gerektiğini göstererek yapmış. Şüphesiz ki birçok otorite ve akademisyen tarafından da kabul edildiği üzere, koca bir bölüm ayrılarak yazılan ve tüm detaylarıyla düşünüldüğünde kitabın en önemli kurgularından biri olan 'düğün alayının Louvre ziyareti' kısmı ise edebiyat tarihine damga vuran metinlerden biri olma özelliği göstermektedir.