Serinin ilk kitabını çok beğenmiştim. Esas olayların ikinci kitapla birlikte başlayacağını düşündüğümden epey heyecanlıydım. O yüzden ara vermeden Mükemmel'i de okudum.
İlk kitapta çok az yer alan Carrick'in, Celestine ile bir araya gelmesi en merak ettiğim kısımdı. Birbirlerini hiç tanımayan iki insanın bir şekilde yollarının kesişmesi, amaçlarının aynı oluşu, aralarında bir köprü kurmuştu zaten. Bir araya gelmeleriyle de olaylar hız kazandı.
Celestine'nin amacına ulaşmak için yaptıkları, karşısına çıkan insanların güvenilir olup olmadığı, her olayın arkasından başka bir olayın çıkması, kimin dost kimin düşman olduğunun belli olmayışı... Yazar, bu kitabın her sayfasını dolu dolu yazmış. Okurken sıkıldığım tek bir an olmadı.
Kitaba dair bazı eleştirilerim de var elbette. Celestine'ye kızdığım ve yaptığı bazı şeyleri anlamsız bulduğum yerler oldu. Hatta bir sahneyi çok abartılı bulup yok artık dediğim de oldu. Kitabın sonunu sevmekle birlikte, biraz aceleye getirilmiş gibi hissettim. Yazarın çok fazla olayı tek bir kitaba sığdırmak istemesinden dolayı, bu aceleye getirme hissini sık sık yaşadım. Ayrıca yazarın, önemli bazı karakterlerin sonu hakkında, daha net olmasını da isterdim.
Ama genel anlamda baktığımda, kitabı sevdim. Yazarın, distopyanın hakkını sonuna kadar verdiğini düşünüyorum. Ayrıca kitabı bir oturuşta bitirdim, o kadar akıcıydı. Yazara tekrar hayranlık duydum zira bu kadar akıcı yazmak her yazarın başarabildiği bir şey değil.
Distopya okumayı seven herkese, bu seriyi gönül rahatlığıyla öneriyorum. Yalnız, tüm işi gücü bitirip okumaya başlamanızı tavsiye ederim zira kitabı elinize alınca bırakamıyorsunuz.