Kitabımız Aysel'in ölmeye yatması ile başlıyor.. Benim ev sevdiğim bölümler de burası oldu, yani Aysel'in ölmeye yattığındaki iç dünyası.. Dönem edebiyatından olan bu kitap; cumhuriyete geçiş sürecindeki karmaşayı, akıl karışıklığını, zor kabul edilmişliği; önyargılarla, kadın erkek ilişkilerine bakış açılarıyla anlatıyor.
Bu geçiş süreci bocalamalarını bazen: ilkokul müsameresinde, okul idaresinin "batıya pencere açılması" gerekçesiyle, kültürde yer almayan, kız ve erkeğin birbirine temas ederek yaptıkları, bir ilk olan bu dansın öğrenci velilerinde yarattığı tepkiyle anlatıyor. Bazen de: Aysel'in, öğrencisi Engin'le ilişkisini bir metafor olarak alarak anlatıyor.
Aysel bi yandan yaşadığı cinsel birliktelikteliğin üstesinden gelemeyip vicdan azabı duyarken, bir yandan da (vicdan azabını kendine dahi kabul ettiremeyerek ) "aydın insan" olarak, bu yaptığını normal saymaya çalışmak arasında,
tıpkı ilkokulda ailelerinin arada kaldığı gibi gitgellerde kalıyor. Aydın olmak şunu gerektirir! ama değerler var.. ? Yok değerler dedikleri geri kalmış düşünceler! .. vs vb.. kafa karışıklığı!
Nerede duracağını (varolacağını) bilememek ne zormuş..
" Kadınca mı bu sevinç, uygarca mı batı'ca mı, yoksa geri kalmışça mı, bilemiyorum.." derken bunu çok da güzel hissettiriyor.
Beğendiğim bir kitap oldu, okunur..