Beyza Alkoç'un 3391 kilometre’nin 2. Kitabı olup bir o kadar da güzeldi. Ege’nin İzmiri bu kadar çok sevmesine ne demeli peki?
İtiraf etmeliyim ki, sıfır kilometre bende daha büyük izler bıraktı, daha çok ağladım, onunla ilk kez inandım mesafelerin ne sevmeye, ne kavuşmaya engel olamayacağinı.. Tam 3391 kilometre öteden, farklı şehirden bile değil, farklı ülkeden sarıldı Ege İzmirine, bir mesajla başladı Ege Izmir aşkı ve öğle de devam etti. Mesafeler sevmeye engel degil arkadaşlar, engel oluyorsa bahanelerdir. Bu büyük aşk büyüdü, büyüdü ve artık Egeyle Izmir aynı sehirdelerdi.. üstelik aralarında tam tamına sıfır kilometre vardı. Düşune biliyormusunuz aşkın büyüklüğünü?
Kitabı okurken beni hüzünlendiren sebeplerden biriyse Ege gibi kimsenin beni sevemeyeceği korkusu ve burukluğuydu aslında. Bu iki kitap öğretti bana her birimizin içinde birer ışık perisinin olduğunu ve içimizdeki ışığını yakmanın kendi ellerimizde olduğunu.. Sanki o aşkı bende yaşadım onlarla, bende üzüldüm Egenin yokluğunda, İzmirin çırpınışlarında hep kendimi gördüm. Bundan sonra hep göğe bakıp, yıldızları seyredeceğim ve onları ne kadar ozledigimi söyleyecegim.
"Göğe bak Ege, İzmir seni özledi.."
Bizi seven her zorluğa katlanır, mesafeleri de aşar, yanımızda olmayı da başarır, sevmeyen mesafeleri, engelleri bahane edip kaçar. Bu hikayeyle yeniden anlamış oldum.