En Eski Sınır Gönderileri

En Eski Sınır kitaplarını, en eski Sınır sözleri ve alıntılarını, en eski Sınır yazarlarını, en eski Sınır yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
136 syf.
10/10 puan verdi
Çağdaş Türk öykücüğü deyince gözüm kapalı sığınacağım bir yazar Kerem Işık . Benim için büyük dokunulmazlığı var öykülerinin her biri çok anlamlı dönüp dönüp okuyacağım kendimi bulduğum eşsiz bir arkadaş.. çok uzun zamandır bu kitabın üzerinde çalıştığını biliyordum ve heyecanla bekliyordum. Hiç hayal kırıklığına uğratmadı. Kitap genelinde iki bölüme ayrılmış sınırın ötesinde ve sınırın gerisinde her biri birbirine bağlı öykülerden oluşuyor.. Birinci kısım Ergöne köyünde başlıyor ve bağlı öykülerle devam ediyor işte buraya kalbimi bıraktım. Fantastik evrenin güzelliği dilin naifliği ile beraber karakterlerin ve duyguların gerçekliği tam bir
Kerem Işık
Kerem Işık
kalemi.. kitabı isimsiz olarak okusam bunu Kerem bey yazmış derdim. Tokat gibi öyküler muhteşem bir hayal gücü okurken sanki farklı bir evrendesiniz fakat bir o kadar da gerçeğin içindeymişsiniz gibi hissettiriyor. Civan karakteri üzerinden dedesinin babasının ailesinin ve köy halkının hikayesi. Sınırın gerisinde öyküleri ise fantastik evrenden ziyade gerçek dünyayada yürüyorsunuz ve öyküdeki karakterler sizin etrafınızdaki insanlar gibi hissettiriyor. Vicdan ve akıl muhakemesi yapmaktan kendimi alamadım kısacık ama düşündürücü öyküler. Çok çok lezzetliydi bir sonraki kitabı heyecanla bekliyorum emeğine sağlık Kerem Işık iyi ki sizinle aynı dönemden geçtim.
Sınır
SınırKerem Işık · Yapı Kredi Yayınları · 202413 okunma
Düşünürler artık bana bir şey söylemiyor.
Sayfa 13 - YKYKitabı okudu
Reklam
Dünya beni her daim şaşırtabiliyor; nereye gidersem gideyim kırık dökük birkaç anı tüylerimi diken diken edebiliyor.
Sayfa 28 - YKYKitabı okudu
Bu sınırın ötesinde, benim artık kendimden yavaş yavaş uzaklaşmaya başladığını hissettiğim gerçeğin hükmü başlıyor. Anıların zamansız, ışıltılı enginliğinden gerçeğin içimizde tuhaf bir canlılık uyandıran çarpıcı zıtlığına geçtiğimizde, kayıtsızca vazgeçebildiğimizi sandığımız tüm o yaşanmışlıkların aslında hep yakınımızda bir yerde durduklarını fark ediveririz. Bir koku, bir ses ya da belli belirsiz bir ürperti bize mazide kalmış bir kış gününü amımsatmaya yetebilir. Boş kağıları doldururken, baş döndürücü bir hızla geçip gitmiş günlerin sayısız yandımasıyla yüzleştiğimde, tüm bu olup bitenin, kişisel tarihimin olduğu kadar doğup büyüdüğüm coğrafyanın tarihinin de bir parçası olduğunu görebiliyorum. Mitolojik sahnelerdeki efsanevi kahramanlara benziyoruz her birimiz. Gerçek benliğimiz ile algılanan özne olarak fiziksel varlığımız arasında aşılması güç bir sınır var. Acılarımız, sevinçlerimiz, hayallerimiz ve korkularımızla parça parça inşa ettiğimiz tarihin görkemi karşısında, kapladığımız minicik yere gereğinden fazla anlamlar yükleyerek sürdürebiliyoruz hayatlarımızı.
Her şey hem aynı hem de çok farklıydı. Hep böyle mi olacak? diye sordu kendi kendine. İnsan ne kadar da çanuk yabancılaşıyor kendi hayatına.
Reklam
“Ailen yok mu?” diye sordum bir keresinde. “Bir zamanlar vardı” dedi. Yüzü gölgelendi, bakışlarını toz toprak içindeki ayaklarına indirip uzunca bir süre sessiz kaldı. “Deniz kabuğunu bulabilirsem hepsi, her şey geri gelecek” dedi sonra.
Keşke, diye geçirdim içimden o an, keşke kente birlikte dönebilseydik. Keşke sana yapmaman gereken hatalardan bahsedilme, kendini başka insanların anılarının arasında zamanın bile dışladığı köksüz bir zavallı gibi hissetmene engel olabilecek şeyler söyleyebilme imkanım olsaydı.
Beklemeliyiz diyor. Ona zaman tanımalıyız. Beklemek. Zaman. Tüm bunlar bazen bana öyle anlamsız geliyor ki. Babamın gelmesini beklemeye dahi alışamışken bu kez babam olmayan bir adamın konuşmaya başlamasını beklemek gerekiyor.
19 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.