Normalde bu kalınlıkta ki bir kitabı okumam maksimum 3 gün... Lakin; Nasıl olur lan ? Oha şuna bak ! Bu gerçek olamaz heralde ! diyip tekrar tekrar okuduğum o kadar çok paragraf oldu ki, hem sinirlendim hem midem bulandı okurken. Zaten kanın beyne sıçramaması mümkün değil... ( Beyni yıkanmış, hayata at gözlüğü ile bakanlardan bahsetmiyorum ) Zaten okusalar bu halde olmazdık neyse...
Bu kokuşmuş, çürümüş, boğazına kadar pisliğin içine batmış bir sistemin içinde yaşamaya mahkum olmuşuz. Adalet, hukuk güvenlik,toplumsal hayat,sosyal düzen göz göre göre tabanının nereye dayandığı ve amacının ne olduğu,kimlere hizmet ettiği belli olan hukuk tanımaz bir adama bırakılmış.
İşin en kötü ve en üzücü yanı ise tüm bunlar gözümüzün önünde olup biterken, memlekette bu vaziyete dur diyecek hiç kimsenin kalmamış olması. Her şey apaçık ortada,geçmiş senelerde verilen beyanatlar, girilen ilişkiler, yazılan senaryolar hepsi ortada...(Düzen aynı sadece isimler farklı.) Ve bizim sıradan bir vatandaş olarak elimizden bir şey gelmemesi gerçekten insanın içini acıtıyor...
Tüm sistemin tek bir adamın keyfine bağlı olması yeterince iğrençken,o adamı denetlemesi gereken mekanizmanın tamamen çökmüş olması daha da kötü.
Kitabın asıl özeti ise şu son paragrafta saklı;
"Gerçeği anlamak için bazen dibine kadar derde batmamız gerekir, tıpkı gün ışığında yıldızları görebilmek için bir kuyunun dibine inmemiz gerektiği gibi."
Vaclav Havel