Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İbn Arabi ile Lao-Tzu ve Çuang-Tzu'nun Mukayesesi

Tao-culuk'daki Anahtar Kavramlar

Toshihiko Izutsu

Tao-culuk'daki Anahtar Kavramlar Gönderileri

Tao-culuk'daki Anahtar Kavramlar kitaplarını, Tao-culuk'daki Anahtar Kavramlar sözleri ve alıntılarını, Tao-culuk'daki Anahtar Kavramlar yazarlarını, Tao-culuk'daki Anahtar Kavramlar yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Mutlak'ın [Hakk'ın ya da Tao'nun] açısından belirli bir nesnenin iyi ya da kötü olmasının önemi yoktur. Hatta nesneler arasında asla böyle bir fark da yoktur. Nesneler bu ve daha başkaları gibi değer hükümlerini Mutlak'ın hiçbir ayrım gözetmeyen fiili aracılığıyla kendilerine "varlık" ihsân edilmesinden sonra, ve o da mahlûkatın özel bakış açısından ötürü, yüklenmektedirler. Başka bir açıdan bakılacak olursa, bütün mevcûdat, İbn Arabî'nin dediği gibi, sırat-ı müstakîm yani doğru yol üzerinde ve, Tao-cu bilgelerin dedikleri gibi de, "kendiliklerinden böyle"dir. Bu safhada hayr ile şer [iyi ile kötü] arasında bir fark yoktur.
Sayfa 287 - Kaknüs YayınlarıKitabı okudu
İbn 'Arabî'nin de Çuang-Tzû'nun da, sağduyuya sert bir darbe indirerek, "realite" denen şeyin herhangi bir relitesi olduğunu kabul etmeyi reddederek ve bunun rüyadan başka bir şey olmadığını söyleyerek işe başlamaları fevkalâde ilgi çekicidir. İbn 'Arabî' meşhur: "Bütün insanlar uykudadır; ancak öldükleri zaman uyanırlar" hadîsini zikrederek: "Âlem bir vehimden ibarettir; gerçek bir varlığı yoktur. Bilki sen dahi bir hayâlden ibaretsin. Ve idrak edip de kendi kendine 'bu ben değilim' dediğin ne varsa o dahi bir hayâldir" demektedir. Benzer şekilde Çuang-Tzû da şuna dikkati çekmektedir: "Kendinizin rüyada kuş olduğunuzu farz edin. (Bu durumda) gökde süzülür durursunuz. Kendinizin rüyada balık olduğunu farz edin, bu seferde havuzun derinliklerinde yüzersiniz. (Bütün bunları siz rüyanızda yaşarken yaşadığınız sizin "realite"nizdir). Buradan muhakeme ederek kimse bizim yani bu türlü bir konuşmaya katılmak da olan sizin ve benim uyanık mı yoksa rüyada mı olduğundan emin olamaz." Böylece "realite" denilen şeyin birdenbire rüyamsın ve gerçek-dışı bir şeye dönüşüp indirgenmiş olduğunu görmekteyiz.
Sayfa 272 - Kaknüs YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Onun zihni hangi durumda zuhur ederse etsin o durumda bulunmaktan râzîdir. Onun dış görünüşü sessiz ve sakindir. Onun alnı açıktır ve bakışı da kaygısızdır. O bâzan sonbahar gibi soğuk ve acımasız olur; bâzan da ilkbahar gibi sıcak ve candan olur. Tıpkı dört mevsimin Tabîat'a uğrayıp geçmeleri gibi, sevinç ve öfke de ona aynı doğallıkla uğrayıp geçerler. (Sonu olmayan bir değişim içinde birbirine dönüşmekte olan) her şeyle kâmil bir uyum içinde olan İnsân-ı Kâmil hiçbir sınır tanımaz.
Sayfa 237 - Kaknüs YayınlarıKitabı okudu
Böylece İnsân-ı Kâmil her bakımdan Semâ'nın ile Arz'ın, yani kendisini Varlık âlemi olarak izhâr eden Yol'un [Tao'nun], Kâmil sûretidir. Semâ ile Arz hangi aslâ dayanarak var iseler ve yaşıyorlarsa İnsân-ı Kâmil de aynı ilkeye göre var olur ve yaşar. İnsân-ı Kâmil ile Yol'un [Tao'nun] icraatını bu ortak ilkesi Adem-i İcraat ilkesinden başka bir şey değildir. İnsanın yaşamak ve maksadına ulaşmak üzere ortaya koyduğu bilinçli çaba, bu yüce ilkeyi çiğner ve onun gerçekleştirmeyi umduğunu tamamen aksi bir sonuca yönlendirir.
Sayfa 229 - Kaknüs YayınlarıKitabı okudu
Kontrol altına alınmamış arzular ve tartışmaya can atan Akıl "nefs"in nüvesini teşkil eder. Ve "nefs" de bir kere teşekkül etti miydi sonunda bir insanın bütün varlığına hükmedecek kadar kuvvetlenerek büyür durur; onun bütün fiillerini Akıl dikte eder ve bütün hisleri, heyecanları ve düşünceleri de hep Akl'ın yüce kumandasına itaat eder. İşte bundan dolayıdır ki avamdan bir kimse için "kendi nefsini sıfırlaması" olağanüstü zordur. Akıl insanı "katı" ve "sert" yapar. Arzu ise onu doğal şartlara karşı bir didişmeye ve arzusunu yönlendirdiği nesneleri ele geçirmeyi "tasarlamaya" zorlar. Bu ise akıl yürütmeksizin ve herhangi bir şeyi Arzu etmeksizin hâdisâtın tabiî seyrine uymak ve bu yoldan da Tabîat ile tamamen birleşmiş olmak hususundaki Tao-cu idealin kesin karşıtıdır.
Sayfa 226 - Kaknüs YayınlarıKitabı okudu
Eski dönemlerin "Gerçek İnsan"ları Hayatı sevmek ve Ölüm'den de nefret etmek konusunda hiçbir şey bilmezlerdi. Onlar (bu dünyaya) herhangi bir özel hazdan mahrum olarak gelirler, ve buradan da herhangi bir yardıma masal olmaksızın ayrılırlardı (yani ölürlerdi). Sükûnetle gelirler, sükûnetle giderlerdi. Onlar, var olmaya nasıl başlamış olduklarını (yani Hayat'larının başlangıcını Yol'un [Tao'nun] kendine has fiiline borçlu olduklarını) unutmazlardı. Kezâ mevcûdoyetlerinin sonu (yani Ölüm'den sonra ne olacakları) hakkında da asla endişelenmezlerdi. Onlar sadece (Hayat'ı) kabûl eder ve ([kendilerine verilmiş olan] bu Hayat'tan) memnun olurlardı. Ama (Ölüm gelip çattığı zaman da) sadece (Hayat'larını) iade eder ve unuturlardı. İşte benim: "Yol'un [Tao'nun] icraatına karşı Aklını kullanmak suretiyle isyan etmekten, ve Semâ'nın işine (miniminnacık) beşeri (gayretlerle) Kendini zorlayarak karışmaktan imtinâ etmek" diye isimlendirdiğim bu tutumdur. "Gerçek insan" işte böyle olur.
Sayfa 224 - Kaknüs YayınlarıKitabı okudu
Reklam
"Gerçek insan" ile neyi kastediyorum ben? Eski zamanların "gerçek insanı"nı kastediyorum. Onlar kıtlık (yani kötü talih) karşısında isyan etmezlerdi. Kendilerinin lehine olan şartlarda da kibirli davranmazlardı. Bir takım işlerin sonucunu almak niyetiyle kesin planlar da yapmazlardı. Böyle bir kimse, bir hata yapsa dahi, pişmanlık duymaz; başarılı olsa bile kendiyle övünmez. Böyle bir kimsenin en yüksek yerde bile başı dönmez. Suya dalsa bile ıslanmaz [yani kütlelerin kendisine göstereceği perestişden etkilenmez]. Ateşe girse bile yanmaz [yani maruz kaldığı aşağılayıcı muamelelerden, iftiralardan ve çilelerden de etkilenmez]. Bütün bunların hepsi de Yol'da [Tao'da] ifnâ olmuş ve nihaî kemâle ulaşmış olmak hasebiyle [kendisine verilmiş olan] (gerçek) Hikmet'in sonucudur.
Sayfa 223 - Kaknüs YayınlarıKitabı okudu
Hiç kuşkusuz, İnsân-ı Kâmil serkeş nefsini "otururken unutmak" yoluyla nasıl kontrol altında tutacağını bilmekte, ve serbestçe Vahdet semâsına kadar yükselerek bir daha terk etmemek üzere Vâhid'i kucaklamaktadır. Böylece İnsân-ı Kâmil nefsinin serkeşliği tarafından artık taciz edilmez olur. Aksine, nefsini her türlü etkenden daima korur.
Sayfa 223 - Kaknüs YayınlarıKitabı okudu
İnsân-ı Kâmil kavramı hakkındaki en temel gözlemi tekrarlamakla işe başlayalım; o da şudur ki: İnsân-ı Kâmil Yol'da [Tao'da] tümüyle ifnâ olarak onunla "bir" olmuş olan bir kimsedir. Manevî vecd içinde iken bir kimse eğer Nûra Kavuşma'nın kendi "nefs"inden hiçbir kalıntının [iz'in], ve "kendisi" ile Yol [Tao] arasında da hiçbir farkın kalmamış olduğu nihaî safhasını yaşarsa, işte bu olayı bir İnsân-ı Kâmil'in doğuşunun alâmetidir. Lao-Tzû bu safhaya "Vahid'i [Bir'i] kucaklamak" (pao) adını vermektedir. "Kutsal İnsan" Vahid'i kucaklar ve bundan ötürü de Semâ'nın [Arş'ın] altında ne varsa hepsinin de mi'yarı olur. Nefsini kontrol altında tutarak baş kaldırmasını engelleyen (İnsân-ı Kâmil) Vahid'i kucaklar ve bir daha da O'ndan aslâ ayrılmaz.
Sayfa 222 - Kaknüs YayınlarıKitabı okudu
Şu hâlde, İnsân-ı Kâmil hiçbir şey yapmaz, yani bir şey yapmış olmak niyetiyle bir şey yapmaz. Bir kimsenin bir şey yaptığı ân bunu yapmış olmasının bilinci onun bu fiilini "gayr-ı tabiî" kılar. Buna karşılık, İnsan-ı Kâmil herşeyi, kendisini ve diğer şeyleri kendi tabîatlarına [yâni, bir bakıma, kaderlerine] terkeder. İşte Adem-i İcraat (wu wei) teriminin anlamı budur. İnsân-ı Kâmil hiçbir şey icrâ etmediği içindir ki hiçbir şeyi de icrâ edilmemiş halde bırakmaz. Ve kendi Adem-i İcraat'ı dolayısıyla da eninde sonunda her şeyi yapmış olur. Çünkü bu mertebede kendi varlığı ile Tabîat özdeşleşmiş bulunmaktadır. Tabîat da, aslına bakılacak olursa, hiçbir şeyi zorlamaksızın her şeyin üstesinden gelir.
Sayfa 213 - Kaknüs YayınlarıKitabı okudu
69 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.