Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Türk İnkılabına Bakışlar

Peyami Safa

Türk İnkılabına Bakışlar Gönderileri

Türk İnkılabına Bakışlar kitaplarını, Türk İnkılabına Bakışlar sözleri ve alıntılarını, Türk İnkılabına Bakışlar yazarlarını, Türk İnkılabına Bakışlar yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İki zıt istikamete doğru çatallanan İslâm felsefesinin akılcı ve tabiatçı kolu daha ziyade Hıristiyan garp, imancı ve ilâhiyatçı kolu da daha ziyade İslâm şark üstünde tesirini devam ettirir. Burada oldukça garip bir çaprazlama ve bir tesir mübadelesi göze çarpar. Hıristiyan garp, akılcı ve tabiatçı düşünceyi İslâm şarktan almış ve İslâm şark da imancı ve ilâhiyatçı düşüncesinde Hıristiyanlığın tesiri altında kalmıştır. Nitekim İslâm dini de kitabında rasyonalist (akılcı) bir ruh sahibi olduğu halde sonradan mistik bir düşünce doğurmuş. Hıristiyanlık da kitabında mistik bir ruh sahibi olduğu halde sonradan akılcı ve tabiatçı bir medeniyet ortaya çıkarmıştır
Maddî ve manevî kıymetlerin mübadelesinde, ırkların ve milletlerin işbirliğinden, dinlerin, sistemlerin, menfaatlerin rekabetlerinden doğan bu Avrupa, gayet mahdut bir toprak üstünde bütün fikirlerin, akidelerin, keşiflerin yığıldığı bir çarşıdır ki yeryüzünün her köşesinden oraya maddî ve manevî kıymetler akını başladı. Bir yandan Amerika’nın yeni toprakları, Afrika ve Okyanuslar. Uzakşark’ın eski imparatorlukları oraya ham maddelerini yollarken, öte yandan ihtiyar Asya’nın bilgileri, felsefeleri, dinleri de uyanık Avrupa kafasını beslemeye gelmişlerdi. Ve Avrupa denilen o kudretli makine, şarkın kendisine yolladığı maddî veya manevî ham maddeleri işleyerek ondan yepyeni maddeler, fikirler, buluşlar çıkardı.
Reklam
Atatürk inkılâbının değişmez iki prensibi vardır: Milliyetçilik, medeniyetçilik. Bugüne kadar gerçekleşmiş hiçbir inkılâp hareketi yoktur ki bu iki kaynaktan fışkırmamış olsun.
Atatürk’ten evvel, Tanzimat ve Meşrutiyet gibi bütün inkılâp hareketleri, yarım adamların yarım adımlarıydı. Milletin başına bütün belâları üşüştüren bu yarımlıktı; Türk bünyesini hem şark ve garp, hem din ve milliyet arasında yarımşar ve sakat iki parçaya bölüyordu.
Ne mutlu bana ki Türk yaratıldım, Gönlümün en yüksek gururudur bu; Ne esir edildim, ne de satıldım, Türk benliği, Türklük şuurudur bu.
Ötüken NeşriyatKitabı okudu
Gayri Müslim mekteplerde ilim öğrenmek için kullanılan zaman bizim mekteplerde okuma öğrenmek için geçiriliyordu.”
Reklam
202 syf.
2/10 puan verdi
Özet: Şark; kötü kötü kötü, Garb; iyi iyi iyi. Cımbızla yüzeysel bakılan, tarihte yapılan Türk inkılâplarını batıcılık sevdasıyla ele almış zırvalıklar. Dönemin baskısı altında yazıldığını düşünüyorum. Yani öyle olmuş olmasını arzuluyorum diyelim. Yoksa kendi tabiriyle bu "Avrupa kafası" ile bir karış yol gidilemez olduğunu anlamamış olması utanç kaynağı. Bu kadar batı yalayıcı olunmaz.
Türk İnkılabına Bakışlar
Türk İnkılabına BakışlarPeyami Safa · Ötüken Neşriyat · 2020421 okunma
"Hayır, efendiler, bin defa hayır! Kendi büyüklerimizi mütemadiyen tahkir ve tel'in edegelmemizin sebebi, onların hakikaten tahkir ve tel'ine lâyık olmalarından değil, asla değil; ancak onları başkalarının gözüyle görmemizden, başkalarının beyniyle anlamamızdandır"
Sayfa 176
Avrupalılaşma ahşap binaların ve ahşap kafaların yıkılması ve betonlaşmasıdır.
Sayfa 165
Dostoyevsky'nin Rusya için söylediği şey, Japonya için daha doğrudur: "Sonradan görmeler medeniyeti".
Sayfa 157
Reklam
Türkçülerle Garpçılar millî iktisat anlayışında birleşirler. Her iki cereyanın mensupları için de Türk ekonomisini Avrupa maliyecilerinin elinden kurtarmak lâzımdır. Bir farkla ki: Türkçüler millî istihsalin ve onun neticesi millî servetin öz Türk elinde kalmasını isterler; Garpçılar için millî kelimesi ne din, ne de ırk ifade eder. Onlar millîden bütün Osmanlı tebaasının haklarını anlıyorlardı.
Gene o günlerde, Türkçüler’in meşhur: Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan Vatan büyük ve müebbed bir ülkedir: Turan! Beyitini, Abdullah Cevdet, yalnız bir kelimesini değiştirerek benimsemeye razı oluyordu: Vatan ne Türkiye’dir Türkler’e, ne Türkistan Vatan büyük ve müebbed bir ülkedir: İrfan!
Süleyman Nazif Osmanlı İmparatorluğu’nun Türkler tarafından tesis edildiğine kani değildir. İçtihadın 74 üncü sayısında verdiği cevapta: ".....
Balkan Harbi’nden sonra, felâketin verdiği dehşete, memleketin istikbali için bütün benizleri sarartan endişeler de karışınca, hasta adama her biri kurtarıcı birer deva koşturmak derdine düşen fikir sahipleri arasında bütün meseleleri ortaya döken münakaşalar başgöstermişti: Türk tarihi Sultan Osman’dan mı başlar, daha evvelden mi? Timurlenk bizden sayılır mı, sayılmaz mı? Osmanlı İmparatorluğu’nun banileri Türk müdürler, değil midirler? Cengiz mi daha büyüktür, Yavuz mu? Tanzimatçılık taklitçi ve zararlı bir ruh mudur, değil mi? Medrese kalmalı mı, kalmamalı mı? Turan mı, irfan mı? Tesettür ve taaddüdü zevcad kalkabilir mi, kalkmaz mı? Ulema sınıfından bu memlekete ziyan mı gelmiştir, fayda mı? Şiîlik mi, Sünnîlik mi? İslam terakkiye mani mi, değil mi? Lâtin harflerini alalım mı, almayalım mı? Arap ve Acem kültürlerinden tecrit edilen bir Türk’ün medenî bir kıymeti kalır mı, kalmaz mı?
Ziya Gökalp, Balkan Harbi’nin sonunda yazdığı “Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak” adlı eserine şöyle başlar: “Memleketimizde üç fikir cereyanı vardır. Bu cereyanların tarihi tetkik olunursa görülür ki mütefekkirlerimiz evvelâ (muasırlaşmak) lüzumunu hissetmişlerdir. Üçüncü Sultan Selim devrinde başlayan bu temayüle meşrutiyet inkılâbından sonra (İslâmlaşmak) emeli iltihak etti: Son zamanlarda ortaya bir de (Türkleşmek) cereyanı çıktı.
1.079 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.