Osmanlı Devleti'nin son yıllarına kanalizasyondan bakmak isteyenler için müthiş bir kitap. Pislik kokusu kitaptan değil kitabın anlattıklarından geliyor. (Aynı dönemi bahar ve misk kokusu ile okumak isteyenlere İbrahim Efendi Konağı'nı şiddetle tavsiye ederim.) Gerçek bir klasik, gerçek bir şaheser. Yazar sanki otuz kırk yılını devlet çökerken olanları izlemeye, elli yılını yazmaya elli yılını da yazdıklarını güzelleştirmeye ayırmış gibi. Yoksul kesim savaştan savaşa , her cephede bir uzvunu kaybederek koşarken bazılarının nasıl hiçbir yara almadan saatler içinde zengin olduğunu görmek, harp zenginlerinin kirli yaşayışlarına şahit olmak pek de mutlu etmiyor insanı.
Eserde hasta adamın farklı yerlerinden ısırıklar alan 40'tan fazla karakter var. Yazar romanlarda pek tesadüf edilmeyen kötü bir karakteri baskahraman yapmış. Adnan, 5 kuruşa aldığı şekeri bir buçuk liraya satacak kadar, bir insanı idam etmek için parayla yalancı sahit tutacak kadar yakın arkadaşlarının (5'e kadar sayabildim) eşleriyle yatacak kadar namussuz, kibirli, aşırı gurulu bir tip olarak çıkıyor karşımıza. Çevresi de en az onun kadar namussuz. Onca kahraman arasında sadece üç karakter var iyi, namuslu, doğru olan. Dağıstanlı Hoca, Şair Raif, Süheyla.
Eserin olumsuz taraflarından sayacak olursak, sayısız tesadüf, Adnan'ın dinsiz oluşunun sürekli vurgulanması, gerçek bir dindarın olmayıp bütün dindarların dinini üç kuruşa satması, sosyal hayatın detaylarına girmemesini sayabiliriz. Okur olduğunu söyleyen herkesin mutlak surette okuması gereken bir kitap.