"Dünyanın sonundan mı söz ediyorsunuz?"
"Hayır, hayır, hayır, hayır! Bu kadar tatlı kestaneleri olan dünyaya ne garezim olabilir ki? Sevdiniz mi? Bir tane daha alır mısınız?"
"Hayır, teşekkürler."
"Çitlerinde bile meyveler olan bir dünyaya ne garezim olur? Sarkan, tırmanan, kara, kırmızı salkımlı meyveler... Asla dünyadan nefret etmem. Ama insanın dünyasından, evet Leydi Daphne."
Sesi bir fısıltıya dönüşmüştü.
"Nefret ediyorum," diye tısladı. "Çarp küçük yürek! Çarp, çarp, vur, kır! Oh Leydi Daphne!" Gözleri bir ateş çemberiyle çevrelenmişti.
"Ne?" dedi Daphne korkuyla.
"Ben karanlık, kırmızı yüreğimin gücüne inanıyorum. Tanrı benim göğsüme bir çekiç yerleştirdi. Küçük, ölümsüz bir çekiç. Vur, vur, vur! İnsanın dünyasına vuruyor, vuruyor, vuruyor! Ve o çekiç çatlamanın ince sesini duyabiliyor. Çatlamanın ince sesi. Dinleyin!"
"Mutlu olmayı nasıl başardınız?" dedi Daphne.
"Size nasıl söyleyeyim? Dağları yükselten gücün, o dağları yıkabileceğine de inandım. Ne kadar uzun sürerse sürsün."
“İyileştiğinize öyle sevindim ki."
"Ben sevinmedim."
"Neden? Eminim sevinmişsinizdir. Tıpkı bizim sevindiğimiz gibi. Çünkü iyileşmenizi istiyoruz."
"Teşekkür ederim. Oysa ben ölmeyi istemiştim."
Kara gözleri şiddetle Daphne'ninkilere baktı. Daphne neredeyse kendinden geçmiş bir halde gözlerini kaçırarak, tekdüze, büyülenmiş bir sesle:
"En iyisi, öfkenizden kurtulmanız. Ama neden öfkelisiniz?" dedi.
"Nedeni yok. Aşktan söz ediyor olsaydık bana neden aşıksınız diye sormazdınız. Ama bu öfke, öfke, öfke! Buna başka ne ad verebilirim ki? Ve nedeni de yok."
Tekrar koyu, keskin, sorgulayan sancılı gözlerle Daphne'ye baktı.
Daphne gözlerini kaçırarak, "Bundan kurtulabilir misiniz?" dedi.
"Bir bomba patlayıp beni bin parçaya bölse bile," dedi Kont, "içimdeki öfkeyi yok edemez. Bunu biliyorum. Hayır, hayır, asla yok olmayacak. Ölüm de kurtuluş değil. Öfke, ölsem de içimde sızlanır ve gıcırdar. Leydi Daphne, Leydi Daphne, tüm sevgimizi tükettik. Geriye kalan yalnızca bu.''
"Neden her şeyden nefret ediyorsunuz?" dedi Daphne yüzü burularak.
"Her şeyden değil. Özgür olsaydım! Kanunun dışında olsaydım! Ah, Leydi Daphne, insan kanunun dışına nasıl çıkar?"
"Kendi içine bakarak," dedi Daphne, "dışarıya değil."
Kontun yüzüne daha büyük bir tiksinti geldi.
"Hayır, hayır. Ben bir erkeğim, ben bir erkeğim, küçük olsam da. Kabuğunun içine kıvrılan bir ruh değilim. Ruhumda öfke var, öfke, öfke! Öfkem için bana fırsat verin. Bunun için fırsat verin."