Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İslam Filozoflarının Varlık Tasavvuru

Varlık Nedir?

Ömer Türker

Varlık Nedir? Sözleri ve Alıntıları

Varlık Nedir? sözleri ve alıntılarını, Varlık Nedir? kitap alıntılarını, Varlık Nedir? en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Günümüzde "felsefe" kelimesi, yaygın kullanımında teorik olan her türlü düşünme faaliyetini ifade eder hâle geldi.
Allah'ı bilmek insanı bilmek ve insanı bilmek Allah'ı bilmek demektir .
Sayfa 120Kitabı okudu
Reklam
Allah'ın doğrudan yarattığı ilk şey akıldır. Akıl varlıkta meydana gelecek sûretleri yalın bir tarzda içerir .
Sayfa 152Kitabı okudu
Varlığın ilk anlamı dış dünyada oluştur veya dış dünyanın nesneye zarf içinde olmasıdır. Dolayısıyla birinci sorun, dışın bir nesneye zarf oluşunun veya dışta sübûtun bir yanılgı mı yoksa hakikat mi olduğu tartışmasıdır.
Sayfa 21
"Şeyh Muhyiddin İbnü'l-Arabî bir yandan önceki sufilerin burhanı olmuş, diğer yandan da sonraki sufilerin hücceti olmuştur."
Sayfa 170 - KETEBE - İmam Rabbani, Mektubat
"Olabilecek en yüksek seviyede soyutluk, metafizik bilgiye ulaşıldığında gerçekleşir."
Sayfa 23 - KETEBE
Reklam
Fârâbi bütün dönemlerde etkili olacak sudûr ve nübüvvet gibi temel teorileri geliştirmiş ve İslam geleneğinde mantığı yeniden inşa etmiştir.
Dış dünyada hüviyeti olan şey, varlık değil, mevcuttur. Mesela “kitap vardır dediğimizde dışta mevcut olan şeyin kitabın hüviyetidir, varlık bu hüviyete ilişir. Bu manada, kitabın hakikati ile varlığı dış dünyada birbirinden ayrı olarak bulunmaz, tek bir şey olarak bulunur. Kitabın varlığı, onun hakikatinden ancak zihinde yani kavramsal olarak ayrıştırılır. Böylece akılda birincisi, kitabın mahiyeti, ikincisi ise kitabın varlığı olmak üzere iki sûret meydana gelir. Dolayısıyla dışta asli varlığı bulunan şey, kitabın mahiyetidir. Varlık ise kitabın hakikatine ilişir ama kitaptan ayrı, müstakil bir mevcudiyete sahip olmadığı gibi bu ilişme, rengin elbisede bulunması gibi bir ilişme de değildir. s. 42-43
... Faal Akıl bu dünyada meydana gelen maden, bitki, hayvan ve insan olmak üzere bütün türsel sûretlerin metafizik ilkesidir.
Sayfa 116Kitabı okudu
Gazzâli hem yöntem tartışmalarını canlandırmış hem de kelam geleneğinin temel kabullerinden hareketle İbn Sina felsefesini eleştirmiştir.
Reklam
İslam filozofları ile kelamcılar arasında Tanrı'nın iradeli olup olmadığına yönelik tartışmaların merkezinde iradenin hayvanî özneden bağımsız düşünülüp düşünülemeyeceği sorusu yer alır.
Sayfa 123Kitabı okudu
Vehim ve varlık
Filozoflar bu soruya soyutlanma teorisini haklı çıkaracak bir cevap verir: İnsan nefsi, maddî ilgilerden yeterince soyutlanmadığında beyindebulunan maddî bir güç olan vehmin tesirinden kurtulamaz. Vehim diğer maddî güçlerden farklı olarak yargı oluşturan bir güçtür. Bu sebeple de, duyuların sağladığı verilerin tahlil ve terkibiyle meydana gelen anlamların sadece cisimler dünyasıyla sınırlı olduğuna hükmeder. Dahası, verdiği bu yargılarla nefsi etkileyerek aynı yargının nefs tarafından verilmesine de sebep olur. Mesela vehim, var olan her şeyin cisim olduğuna hükmederek varlık kavramını cisimler dünyasıyla sınırlar. Şayet nefs, bu yargının tesirinde kalırsa var olanların cisimlerden ibaret olduğu yargısına varır.
Sayfa 26 - Ketebe
Nesnenin cins ve faslını söylediğimizde gerçekte onun bir özelliğini değil, onu dışta o şey yapan cevherini ifade etmiş oluruz. Bu sebeple cins ve faslın delalet ettiği şey, dışta nesnenin zatını kuran madde ve surettir. Dolayısıyla ne canlı ne de düşünen , insanın bir özelliğidir, tam tersine insanın kendisidir ve bütün özelliklere kaynaklık eder. Canlı, dış dünyaya insanın maddesi olarak; düşünen de insanın sureti olarak bulunur. İkisi bir araya geldiğinde ise insanın zatı ve hakikatini oluştururlar.
"İbnü'l-Arabi düşünce geleneklerinin zaaflarından ziyade gücünü, Razi ise söz konusu geleneklerin gücünden ziyade zaaflarını ifşa eden bir düşünür olarak karşımıza çıkar."
Sayfa 179 - KETEBE
“Hicri üçüncü asrın ilk çeğreğinde Yunan bilim ve felsefesinin Arapçaya çevrilmesiyle bir bilimsel cemaat hâline gelen İslam filozofları, başlangıçta iki önemli geleneği tevarüs etmişlerdir: Yeni Eflâtuncu Meşşâî felsefe ve İslam kelamı. Araştırmalarının temel çerçevesini Meşşâî felsefe belirlemekle birlikte kelam geleneğinin temel kabullerini dikkate alan filozofların, varlık araştırmalarında üç şeyi başardıkları söylenebilir. Birincisi, tevarüs edilen kadîm varlık düşüncesinin teorik zemininin mükemmelleştirilmesidir. Kindî, Fârâbî, Sicistânî, İhvan-ı Safâ ve Âmirî gibi filozofların felsefî mesaisi, İbn Sînâ’da meyve vermiş, İslam felsefesi insanın varlığa ilişkin idrakini derinleştiren ve sonraki bütün felsefî çalışmaları derinden etkileyen bir varlık idrakine ulaşmıştır. İbn Sînâ felsefesinde yüksek ifadesini bu idrak, varlık-mahiyet ve zorunlu-mümkün ayrımlarında özetlenir. Öyle ki İbn Sînâ sonrasında hiçbir filozof, kelamcı ve mutasavvıf, bu ayrımlara ve onlardan kaynaklanan sorunlara bigâne kalamayacaktır. Bu yargı sadece İslam düşünce tarihi için değil, Batı düşüncesi tarihi için de geçerlidir. Bunun nedeni, söz konusu ayrımların Antik Yunan’dan günümüze kadar geliştirilmiş bütün ontolojiler arasında en kapsamlı kavramsal dağarcığı temsil etmesidir. Ceher-araz ayrımının sorunlu görüldüğü, nesne kavramının esaslı bir dönüşüme uğradığı, teorik fizik ve dil felsefesindeki gelişmelerin klasik ontolojileri derinden sarstığı günümüz felsefe akımlarının bile ne denli eleştirel yaklaşırlarsa yaklaşsınlar bu ayrımlara bigâne kalmaları mümkün değildir. ...” s. 175-176
77 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.