Thomas Wolfe’yi ilk kez okuyorum. Holden Kitap’ın #Kuytu etiketiyle, “kıyıda köşede kalmış” kitapları günyüzüne çıkarma gayesi güden bir seri. Açıkçası “Yalnızlığın Anatomisi”mi okumaya başlarken, arka kapak yazısını okumadan kitaba başladım ve öykü kitabı olduğunu o an fark ettim. Küçük çaplı bir şaşkınlıktan sonra -tamamen benim dağınıklığımdan
“Çünkü ben insan hayatının değişmeyen sonsuz yönünün sevgi değil ,yalnızlık olduğunu buldum. Sevginin kendisi hayatımızın yönü değil kıymetli bir çiçeğidir.”
Holden Kitap'ın #Kuytu etiketiyle yayımladığı Thomas Wolfe'ün Yalnızlığın Anatomisi daha önce keşfedilmiş ve yayımlanmış bir kitap, bu meyanda kuytuda kalmış bir kitabın gün yüzüne, okuyucu önüne çıkarıldığı söylenemez, bu notu düşmek lazım.
Öte yandan kitabı okuduğumda birkaç öyküsü dışında sıradan bir öykü kitabı olduğunu da söylemeliyim. Dokuz öyküden oluşan kitabın, İspanyol Mektubu, Saat Üç ve Kayıp Çocuk isimli öyküleri dışında diğerlerini beğenmedim. Andığım bu üç öykü kitabın niteliğini kurtarmaya yetiyor.
İspanyol Mektubu, Almanya'da Hitler iktidarının gelişini büyük bir kehanetle tespit eden bir metin. Öykü mü yoksa anı ya da kısmen makale mi onu da tespit edemedim ama tespitler, öngörüler müthişti.Kahverengi gömleklilerden, sanatçıların, yazarların yasaklanmasıyla birlikte politik ortamın daraltılması ve totaliter rejimin ayak seslerinin duyulması çok açık biçimde verilmiş.
Kayıp Çocuk, çocuğun kendi ağzından, ablasının ve annesinin ağzından bölüm bölüm yazılan öykü, kaybedilmiş bir kardeşe ve oğula ağıttı, etkileyiciydi. "Geçip giden zamanları bir yerlerde bulsam" etiketine uygun bir öyküydü.
Saat Üç ise hayatın sıradanlığına, olağan akışına yapılan vurgu ve gözlemdi, beğendim.
Öykü meraklılarına göz atmalarını tavsiye etsem de çok da mühim bir kitap olmadığı kaydını düşmeliyim.