Mutluluk/Kitap Yorumu
Zülfü Livaneli kalemini çok sevdiğim bir yazar. Daha önce birçok kitabını okudum fakat beni en çok zorlayan kitaplarından biri oldu Mutluluk.
Sebebi Dili değil konusuydu. Kendimi günümüz Türk dizilerinden birini izler gibi hissettim. Malum Türk Dizilerinde de hep bir dram, tecavüz, dayak yiyen kadın gibi ögeler bolca
HİÇBİR KADIN SATILIK VEYA CİNSEL OBJE DEĞİLDİR!
Zor bir eserdi, çok zor! Eseri kısa özetleyeceğim ilk önce. Eserde küçüklüğünden berri sevgi görmemiş, kendi amcasının taciz ettiği, rıza dışı ilişkiye zorlanmış bir kızın hayatı. O kız Firdevs! Yazarımız bu kız ile yaptığı sohbeti kalem ile yazıya dökmüş. Firdevs Mısırda yaşar. Daha çok kendini Müslüman olarak tanımlayan bireylerin yanında yaşar. Ben bunların gerçek bir Müslüman olduklarını düşünmüyorum. Elbette herkesin hatası ve günahı vardır, lâkin bunlar vahşet! Firdevsin yengesinin sözü kulağımdan çıkmıyor; "Ulemalar bile eşini döver"! Senin sıfatının içine ******* ben. İnsan sormaz mı arkadaş! Peygamber Efendimiz (s.a.v) eşlerinden birine değil vurmak, incitici bir söz söylemiş mi? Hayatta olmamıştır bu. Bu dövme konusunda derine inmeyeceğim. Diyeceğim tek şey, Ey Müslümanlar; Peygamberiniz Hazreti Muhammed'i (s.a.v.) örnek alınız. Ve maalesef ben kimse ne yaparsa yapsın, kim ne mesleği seçerse seçsin diyemeyeceğim. Kadın bedenini satamaz arkadaşım! Kadın zaten bedenini isteyerek satmaz! Günümüzde konsomatris olarak adlandırılan, nice kadın var. Çoğu ya istemeyerek o yola düşmüş, kiminin de farklı tercihi olmamıştır. Ben sorarım ey İnsanlar! Hatta Ey Ülkemdeki kendini çağdaş olarak nitelendiren insanlar! Ülkemizde o kadar zorla çalıştırılan, bu yolda eziyet gören kadınlar için ne dediniz? Dediyseniz de ben duymadım pardon! İncelemeyi uzatmak istemezdim, lâkin hassas olduğum konulardan biri de bu. Rabbim bu yolda olan kadınlarımızı kurtarsın. İnceleme bitmiştir...
İçimde yaşayan üç kişi kitabın üç ana karakteriydi. Henry, karamsar, her şeyi anlamsız bulan, depresif, içten içe umut etmek isteyen ama bundan ölesiye korkan, cesaretini kibrinden alan bir karakterken Basil, tutkulu, her daim içinde umut barındıran, lakin körü körüne aşık olan, belki de bir şeyler hissedebilen, yaşayan tek kişiydi. Ruhun yıkımını
Ben kitabı değil de içinde geçen bir şiirin hikayesini anlatacağım.
Şiir bu kitabın içerisinde geçiyormuş.
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı.Okul salonundaydı maç. Tribünsüz minik bir salon.. Seyircilerle oyuncular arasında sahanın çizgisi vardı sadece.. O kadar yakındılar..
Delikanlı bu tatlı bu güzel bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu takımda.. Hoşlandığını fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir şeyi
Boğaziçi'nin Karadeniz Boğazına yakın Anadolu yakasında, deniz kıyısı üstünde bir çay evi... O çay evinin hemen bütün müşterileri, hep o semtin insanları olduklarından ve oraya sık sık geldiklerinden birbirlerini tanırlar. Çoğu da emeklidir. Emekli olunca konuşmaları doğal olarak çoğunlukla geçim sıkıntısı, pahalılık, sürekli zamlar ve
Leo Perutz'dan okuduğum ilk eser oluyor kendisi. Daha önce ne bu kitabı ne de yazarı duymuştum. Açıkçası hiçbir beklenti beslemeden başladığım ve konusunu merak ederek okumaya karar verdiğim bir eserdi benim için ama beklentimin çok çok üstünde bir eserle karşılaştım. İnanılmaz beğendiğimi söylemeliyim.
Konusundan kısaca bahsedersem;
Leonarda
Seni bir serçenin gözyaşları kadar sevdiğimi biliyormuydun? Bu sevgim sana az gelecek ama bilmediğin bir şey var! Serçeler ağladığı zaman ölürler ...
Bir gün delikanlı sevgilisiyle buluşucaktı bu sefer buluşmalarının amacı beraber 2 yılı paylaşmaları ve bunu kutlamaları idi ne alacağını düşünüyordu hediye olarak ama hediye olarak almak istediği
Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in "Beklenen" şiirinin hikayesi!
Üstad henüz genç bir delikanlı iken okulun stadında voleybol oynayan genç bir kıza aşık olur.
Kızın maçlarını hiç kaçırmaz ve kıza açılmaya karar verir.
Ve bir gün onun sınıfına gider ve o yokken defterinin arasına şu mısraların olduğu bir kağıt sıkıştırır:
Ne hasta
"Kardeşlerimiz Kuzu'nun kanıyla ve ettikleri tanıklık bildirisiyle onu yendiler."
(Vahiy 12:12)
Ruhsal savaşta zafer kazanmak Kuzu'nun kanına dayanır. Kan yalnızca günahların bağışlanması ve kurtuluş sağlamakla kalmaz, Şeytan'ı yenmemizin temelini de oluşturur. Bazıları vardır ki, Rab yolunda olgunlaşmış inanlılar için