Gözlerini açtı ve kederle Rohan’a baktı, “Duvardakilerin hepsinin nakledilmesi mi gerekecek?”
Rohan cevap vermeden konuşmaya üçüncü bir ses karıştı. “Neler oluyor?”
Bu yataktan yeni kalkıp giyinmiş olan Leo’ydu. Çıplak ayak odasından geliyordu. Uykulu gözleri ikilinin üzerinde dolaştı. “Yerde, düğmelerin açık bir halde ne yapıyorsun?”
“Pek tanımadığım bir adamla salonun girişinde buluşayım dedim.”
“Tamam da bir dahaki sefere daha sessiz hallet. Uyumak isteyenler var.”
Önce gözlerin girer odamdan içeri
Sonra ellerin, saçların dudakların
Bir bir hatırlarım
Her sabah senin olan ne varsa
Yüzüm aydınlanır
Şarkılar söylemek gelir içimden
Yakında bir kuş öter
Uzaklarda bir tren sesi
Sonra kornalar, çocuk ağlamaları
Vapur düdükleri
Sesler bir uğultu halinde yükselir büyük şehirlerden
Ve alışılmış bir yaşamaktır çöker
Vedat Türkali'nin "Kayıp Romanlar" adlı kitabı bana çocukluğumda çok sık duyduğum bir deyimi anımsattı. "Laf salatası", çocukluğumda boş konuşmalara atfedilen bir deyimdi. "Kayıp romanları" iki sözcükle anlat deseler en uygun söz. Saçma sapan bir aşk hikayesi içine serpiştirilmiş komünizm, feminizm, ırkçılık hakkında görüşler, bol argo, az saçmalık... Salatanın zeytinyağı olarak daha önce yazılmış roman, "Güven" e göndermeler. Keyiften çok yorgunluk ve sersemlik duydum okurken.
Karakterlerin gerçek kişiler olduğu belli olsa da kitabın okunabilirliğini arttırmıyor. Konuya ne zaman girecek diyerek sıradan olayları okuyarak kitabın ortalarında "Ay ben bunu neden okuyorum ki?" diyorsunuz.
Anlattım bozuklukları Laf salatasına yanlışlıkla katılmış biber gibi keyifsizliğinizi arttırıyor.
Her bölüm sonundla Vedat Türkali'nin Doktor Nahit Kotar olmadığını vurgulayan zorlama bölümler eklense de kitap inandırıcılıktan çok uzak. Sürpriz son bile laf salatasının ağırlığını kurtarmıyor...
Bütünsel bakıldığında anlatılanlar kısmen gerçeklik taşısa da Türkiye'yi tam anlatmıyor. Ülkenin geldiği yaşam düzeyi bu değil. Sınıf atlayanları ile, dönmeleri ile, eski Komünist yeni Kemalistleri ile eski solcuların sosyal durumları da farklı sunulmuştur. Yazara ait bir ifadeyle yorumumu sonlandırıyorum; "Gülünç edebiyat".
Nesrin Aykaç.
# 10 Kasım’da Gökten Yağan Düğmelerin Hikayesi# Düğme basit bir şey. Bir giysinin önünü, yakasını ve bileklerini iliklemek için kullanılan basit bir kilitleme yöntemi. Erkek gömleklerinde düğmeler sağdan sola, kadın gömleklerinde de tam tersi şeklinde ilikleniyor. İlerleyen yıllarda
Bu gönderiyi alıntılama sebebim.... çok komiksinizzz laaaaa gerçekten....
al sana kaynak
Günümüzde İslam dininin ilk olarak Türklere ne şekilde ve hangi şartlarda geldiği pek bilinmez, bilinmesi de istenmez. Ancak, bu topraklarda yaşayan bir çoğumuzun bilmediği, ya da bilmek istemediği bu tarih, aslında ders diye anlatılan o taraflı tarihi
Türkler için "sıradan" olan şey herhangi bir dine geçmektir. İslamlaşmanın bu bapta olağan dışı bir tarihselliği bulunmaz, sadece sonuçları diğerlerinden çok farklı olduğu için şu anda böyle bir çalışmada konuyu tartışıyoruz.