Evet; tam öleceğimiz anda bütün insanlik, kronometre hesabiyle tabancayı beynine sıkıp hep birden can verse yine herkes yalniz, yapayalnız tek başına ölür.
Bir kişiyi öldüren, bir anlamda bütün insanlığı öldürmüştür. İşte Batı ve komünizm, insanları öldürmekle, daha önemlisi ruhlarını öldürmekle, bütün insanlığı öldürmek cinayetini işlediler. Onların yüzünden insanlık ölüm sularına erdi. Her yerden yükselen çığlıklar, acılar, akan kanlar, eziliş sesleri, kara ve kızıl renkteki bu ölüm emperyalizmlerinin bir insan, her insan ve dolayısıyla bütün insanlığı öldürmeye kalkışmasından doğdu. Asya, Afrika, Amerika, insanlığın adeta son bulduğu andaki umutsuzlukla kıvranıyor. Onları kurtarmak, diriltmek, onları umutsuzluğun karanlığından çekip kurtarmak, ancak onlara Allah'a inanmanın büyük umudunu, ışığını, kudretini ve sevincini taşımakla olacak
"- Fakrım fahrımdır."
"- Az kaldı fakr, küfre eş oluyordu."
Birbirine zıt gibi duran bu iki ölçü de peygamber sözüdür; birbirine zıt olmak şöyle dursun, parayı, olanca aykırı kutupları içinde kuşatıcı ve kutuplar arasındaki ahengi zaptedici kuvvettedir.
Tasavvufta olan "dünyayı terk", sonra "terk etmeği terk" hikmetinde olduğu gibi...
Ölçülerin birincisinde, parayı gaye-kıymet bilmemenin dersi; ikincisinde de parayı ihmalin maddeyi ihmale varacağı, maddeyi ihmal etmenin ise ruhu kazanmak değil, büsbütün kaybetmek olacağı hükmü yatıyor.
Dinde Kader sadece bir itikat işidir; bir amel ve hareket mevzuu değil... Yani "Kader böyle imiş" diye hiçbir fert fiilinin sorumluluğundan kurtulamaz veya hareketsizliğini mazur gösteremez.