Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Profil
Düşünmeyi reddederek önündeki sözüm ona doğruları kabul eden insan, yerinde saymaya mahkumdur.
Sayfa 151 - Masa KitapKitabı okudu
Yanılmaktan ve yanlış yapmaktan korkmayın. Bilimin bugün söylediği her şeyin yarının yanlışı olduğunu bilin. Söz konusu bilim olunca sürekli daha iyisini bulacağız.
Sayfa 148 - Masa KitapKitabı okudu
Reklam
104 syf.
·
Puan vermedi
Kitap kısa ama eğlencesi uzun :) Kitapta ısrarla bahsedilen interviyuv'u biraz açmak gerekirse bizdeki röportaja denk geliyor. Sanatçılar ,yazarlar veya çeşitli ürünler ortaya koyan insanlar reklamlarını interviyuv sayesinde yaparlar ve ürüne rağbet olmasını sağlarlar. Kitapta bir diğer değinmek istediğim nokta fazlasıyla argo tabir kullanılmış. Argo tabirlerden hoşlanmayanların okumasını tavsiye etmem. Gelelim konumuza, kitaptaki ana karakterimiz biraz ben merkezli birisi. Ağzı bozuk ve tabiri caizse biraz da saygısız. Kendi icatları dışında kalan icatları "zırva" diye nitelendirmekte. Kendini bu kadar üstün görmesini sağlayan icadı ise edebiyata lirik anlatımı kazandırması. Kitapta aklınıza gelebilecek bütün sanat dallarına eleştirmeler ve göndermeler yapılıyor. Sinema, tiyatro vd. Özellikle sinemayı eleştirirken sinemanın edebiyatın yerini aldığını söylüyorlar, ben bu düşünceye katılmıyorum. Kitap çok uzun değildi. Fakat değinilen çok fazla noktalar vardı. Birisinin sizinle röportaj yaptığınızı ve sizi küçük gördüğünü düşünün , bana kalırsa sahne aynen böyleydi ve karşısındaki kişi de ağzını açmadı bu konuyla ilgili. Ben kitabı beğendim 1-2 saatinizi eğlenceli geçirmek istiyorsanız bakabilirsiniz. Kitapta eleştirilen noktalarında yerinde olduğunu düşünüyorum ,özellikle akademi, ama tabi ki ne alakası var diyeceğiniz noktalarda olabilir. Okumaya vakit ayırdığınız için teşekkürlerrr :))
Profesör Y ile Konuşmalar
Profesör Y ile KonuşmalarLouis Ferdinand Celine · Yapı Kredi Yayınları · 2018404 okunma
Burası huduttur. Bir gök vardır üstünde, altında dümdüz bir ova…Ne ana, ne baba, ne kardeş…Bir Allah, bir sen… Yapayalnız. Tutacak dal, sarılacak el yoktur.
Sayfa 77 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Le Corbusier
"Büyük abidelerin kaidelerinden itibaren denize doğru az meyilli geniş saçaklarla altındaki pencere dizileriyle tezyin edilmiş ve saçakların ve cumbaların geniş gölgeleriyle gölgelenmiş koyu mor boyalı ahşap evlerin arasındaki ağaçlarla oluşan şehir dokusu bu büyük abidelerin kaidelerinden denize kadar sarkıtılmış muhteşem bir İran halısını hatırlatıyordu. Gemi biraz daha uzaklaşınca büyük abidelerin arasındaki boşluklardan uzaklarda dumanlar çıktığını gördüm." Yani, vangin... Le Corbusier. İstanbul'un büyük bir kısmını yok eden yangının başlangıcını görerek Fransa'ya dönüyor.
Sayfa 144Kitabı okudu
Le Corbusier
"Türkler, Allah'ın yarattığı en müstesna güzelliklere sahip küçük meyillerle yükselip alçalan ve tepelerle tezyin edilmiş yarımada üzerinde bu tepelere ilâve etikleri abideleriyle büyük camileriyle Allah'ın bu yarattığı bu nadir güzellikte araziye erişilmez güzellikler ilâve etmiş bulunuyorlar."
Sayfa 144Kitabı okudu
Reklam
Bunun için Türkiye şehirleşmesini yeniden düşünmek, deprem tehlikesine maruz nüfusumuzu yeni şehirlere düzenli bir şekilde yerleştirmek bugünden itibaren esas vazifemiz olmalıdır.
Sayfa 134Kitabı okudu
Gelecek depremde iki köprü ve yakın tarihte çok dikkatli inşa edildiğini bildiğimiz birkaç bina dışında her şey yıkılacak. Cehaletin, bu dünyanın habersiz emredici yönetimin bıraktığı miras bu. Sadece İstanbul için değil, deprem kuşağında bulunan Türkiye'nin hemen bütün şehirleri için söz konusudur.
Sayfa 133Kitabı okudu
Yani şöyle bir toplarsanız, İstanbul nüfusunun %85'inin hiç mimar ve mühendis katkısı olmadan inşa edilmiş yapılarda oturduğu ortaya çıkıyor.
Sayfa 131Kitabı okudu
bugün Chicago'daki inşa edilen gökdelenin benzeri ertesi gün Yuhannesburg da, Tokyo'da vb. ortaya çıkıyor. Bütün dünya bu şahsiyetsiz yapılarla elli sene içerisinde korkunç bir kültürel bataklığa dönüşecek ve korunmuş olan her şey bu bataklık içerisinde kaybolmuş küçük adacık haline gelecek. Peki bu durumda ne yapmalı? Bu çalışmanın verdiği sonuç şu: Bu felâket ancak her ülke kendi şehirleşmesini kendi tecrübeleri temelleri üzerinde gerçekleştirebilirse aşılabilecektir.
Sayfa 130Kitabı okudu
Reklam
Birleşmiş Milletler Berkeley Üniversitesi'nden bir profesörü dünyada depreme dayanıklı yapı sistemlerini incelemekle görevlendirilmişti. Bu zat Türkiye'ye de geldi ve Mimar Sinan Universitesi'nden bir genç hoca tarafından bana getirdi. Kendisine bir Osmanlı evinin inşa sisteminin resimlerini gösterdim. "Aman Yarabbi, bu ne müthiş şey, bütün dünyada bunun kadar akıllıca bir çözüm görmedim" dedi. Bugün biz bütün Anadolu'da restorasyon diye bütün bu binaları mahvediyoruz.
Sayfa 129Kitabı okudu
1961'de bir genç bir mühendis Süleymaniye'nin restorasyonuyla ilgili hesapları inceliyordu. "Tespitlerimiz dehşet verici; sizin bilginize müracaat etmek istiyoruz gelir misiniz?" dedi. Anlattıkları bir şey dehşet vericiydi. Medresesinin duvarlarının arasında boşluklar varmış; bu boşlukları doldurmak için çimento harç kullanmışlar. Bu genç mühendis hesap etmiş, kullanılan çimento miktarıyla yapılacak beton, bütün medresenin temelinden duvarına kadar her yerini onarmaya yetermiş. Yani gerekenin yüz misli çalınmış. Bu genç adam beni aldı, üç şerefeli minarelerden birinin birinci şerefesine kadar çıkardı. Bütün dünyada olan bir şeydir; taşlar eskir, çürür. Çürüyen taş çıkartılıp yerine sağlam bir taş konur. 1950'lerde bir Fransız mecmuasında "Restorasyonlarda Kullanılan Harç" diye bir yazı okumuştum. Bu harç donarken hacmini arttırıyor. Artan hacim miktarı öyle hesaplanıyor ki, duvarın içerisine konan yeni taş sağındaki ve solundaki taşlar ne kadar yük taşıyorsa o taş da o kadar yükü taşıyor. Biliyor musunuz, Süleymaniye'de değiştirildi diyerek parası alınmış taşların arasından baktığınız zaman dışarısı gözüküyordu. Medeniyetimizin en önemli eserine karşı davranış bu.
Sayfa 128Kitabı okudu
vali ve belediye başkanı Kemal Avgün tarafından Malta Köşkü'nde bir kokteyl verdi. Bu komitenin başkanı olan André Jutton. Kemal Aygün beye hitaben bir konuşma yaptı; ilk cümlesi, doğrusu hepimizin tüylerini ür pertmesi gereken bir cümledir. "İnsanlık tarihinin en büyük, en önemli kültürlerinin üst üste yer aldığı, bu açıdan bütün dünyanın en önemli ve en müstesna bölgesi olan toprak parçasının üzerindeki eserlerin muvakkat hüsnü muhafaza imtiyazına sahipsiniz. Eğer onları doğru düzgün korumazsanız o zaman imtiyazınız sona erer".
Sayfa 128Kitabı okudu
Varşova şehrinin imar planını hazırlayan Prof. Skibniewsky anlatmıştı. Almanlar çekilip Rusların Varşova'yı istila ettikleri sırada, enkaz içinde, mağaramsı yerlerde yaşayan otuz bin insan varmış, üç ayda bu otuz bin kişi üç yüz bin kişi olmuş. Kışın bu insanlar birkaç kilometre yürüyerek donmuş nehrin buzunu kırıp kovalarla su taşıyorlarmış. İki sene hiçbir şey yapılmamış. Yalnızca bir şey yapılmış: Varşova kalesinde ahşap bir mahalle var. Almanlar kaleyi bombalayınca bu mahalle de yanmış. Yanan binaların parçalarını söndürmek için bütün güç kullanılmış: söndürülemeyenleri Varşovalı gençler üzerlerine yatarak vücutlarıyla söndürmüş ve bu parçaları Varşova'nın sığınaklarında muhafaza etmişler. İnsanlara yer kalmamış, ama bu parçaları sığınaklarda muhafaza etmişler. İki sene sonra bu parçalar taşınarak Varşova kelesi yeniden inşa edilmiş. Bir insanın yaşadığı şehri, yaşadığı ülkeyi sevmesi budur.
Sayfa 127Kitabı okudu
bugün Topkapı Sarayı'nı gezerseniz, görürsünüz, Kubbealtı'nda sıvalar kaldırıldıktan sonra on altıncı asrın muhteşem tezyinatı ortaya çıktı. Onun üzerini III. Selim alçıyla kapattırıp yaldızlı süsler yaptırmış. Bu, on dokuzuncu asır başlarında ortaya çıkan bir çelişki, akıl almaz bir tutarsızlık. Bestekár olarak kültürümüze muhteşem bir katkıda bulunurken öbür taraftan asli değerleri tahrip etmek... Açıkçası şahsiyeti ikileşmiş bir insanlar karşımıza çıkıyor.
Sayfa 126Kitabı okudu
74 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.