Göç, derininin soyulması gibidir. Bir yıkım. Her sabah uyandığınızda nerede olduğunuzu, kim olduğunuzu unutursunuz ve dış dünyada kendi yansımanızı çirkin ve biçimsiz bir şey olarak görürsünüz; küçümsenen, istenmeyen bir yaratığa dönüşürsünüz.
Göçmen işçiler biletlerini hep aylar öncesinden alıyor. Ucuzluğundan değil. Ona baktıkça umutları tazeleniyor. Dönüş hayalini avuçlarının içinde tutuyor olmak onlara mutluluk veriyor.
Sanki hayatlarında bu tren yolculuğundan öncesi hiç olmamış, bir evleri, aileleri, memleketleri, hiç yokmuş gibi.Âdem’le Havva’dan çok daha önce yola çıkmış da o günden beri yeryüzünü dolaşıp duruyorlar.
Azizle ufak bir metro yolculuğuna çıkıyoruz bu kitapta.
Gaziantep'in bir köyünden İstanbula gelmek zorunda kalmış anne ve çocuk. Aziz İstanbula ilk başlarda alışamıyor. Köyüne geri dönmek istiyor. Etrafında köyden izler arıyor sürekli ama bulmak nafile. Sadece beton yığını olarak gördüğü alışamadığı İstanbul bir anda bambaşka bir yere dönüyor Azizin gözünde.
Metroda mendil satarken insanların farkına varıyor bir nebze. İnsanlarda sonunda Azizin farkına varıyor aslında.
Yabancı olduğumuz bir yerdeyken yanımızda birilerinin olduğunu hissetmek, görmek hayatımızı nasıl değiştirir? Çevremize olan bakışımız değişir mi?
Azizle öğrendik bunları, öğrenmek istiyorsanız bu güzel hikayeyi okumanızı tavsiye ederim.
RENKLİ ÇEKMECELİ ŞİFONYER
“Nereye gitmek istediğini bilmek için nerden geldiğini bilmek…”
Babaannesinden anneannesine armağan olan bir şifonyer Olivia’ya hayatı ve geçmişi hakkında bir çok bilgi verdi. Anneannesi yıllarca önemli olan herşeyi bu çekmecelere sakladı.
İspanya’da yaşanan iç savaştan Fransa’ya göç etmek zorunda kalan 3 kardeş. Yaşanan dramlar, toplum tarafından kabullenme çabaları ve ailenin yaşadığı trajediler.
Kadın olmanın, kadın olarak yaşamanın üç kuşak hikayesi..
Şimdi dedesiyle başbaşa kalan Olivia renkli çekmeceler sayesinde kendi hayatını şekillendirecek ve dedesini son günlerinde belkide Lola ile başbaşa bırakarak yaşadıkları tüm acıları geride bırakacaktı.
Renkli Çekmeceli Şifonyer.. Bir yanıyla alev alev yakan diğer yanıyla sarıp sarmalayan eşsiz bir hikaye…
“Sonsuza kadar sürebileceğini bilmediğinde ayrılmak ne kadar kolay…”
Kitapla kalın…
"...İltica eder, görmediğim işkenceleri anlatır, bulaşmadığım siyaseti kullanır, birkaç sene içinde oturum alır, sonra da İngiliz pasaportunu cebime koyardım.
Olmadı, yapamadım. Memlekette her şey düzgün değildi. Çok acı çeken kesimler, yerinden yurdundan kovulanlar, sadece daha insanca yaşamak istediği için katledilenler vardı. Onların kanlarını, cesetlerini, gözyaşlarını kullanarak o kanlı İngiliz pasaportunu almadığım için, o gün kendimle ilk defa gurur duydum."
"...Kitaplarda yazılan çizilen, romantizmle yoğrulmuş o kaybedenlerden değildik. 'Ötekiler' hiç değildik. Hikâyelerimiz bize gerçekti, başkalarına masal."
Bu kitap Sin Edebiyat'tan hediye olarak geldi ve geldikten kısa süre içerisinde okuma fırsatım oldu. 1961 yılında bir anlaşma ile başlayan hepimizin az çok bildiği, hakkında bir şeyler duyduğu Almanya'ya işçi göçleri kitabın konusunu oluşturuyor. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra birçok vatandaşını kaybeden, sanayisi ve diğer birçok üretim