Çok daha lüks yerlerde çalışıp, çok daha iyi bir yaşam sürmek istiyor ama, bunu yapamamasının suçunu başkalarında arıyor. Kendisinden başka herkesten nefret ettiği için, kötü gelişen her şey başkalarının sorumluluğunda.
İnsan acil durumlarda zorlu ve gerçekçi olandan kaçınıp, önündeki anlamsız şeylere takılıp kalabiliyor. İntihar etme kararıyla trene binip ‘evin kapısını kapatmış mıydım acaba’ diye endişe etmek gibi bir şey işte.
Bu türden salak kadınların cehalet gibi güçlü bir bariyerleri olur ve ‘sen aptalsın’ diye net bir şekilde ispat etseniz bile, aptallık kötü bir şey mi? deyip geçerler.
Canını sıkan bir şey var, bunun hakkında konuşmak istiyorsun benimle. O zaman senin için endişelenmeye, üzülmeye başlayacağım. Böyle şeylere vaktim yok benim.
Çok bencil olduğu da söylenemezdi. Zira bencil olacak kadar kişiliği yoktu. Hiçbir şey değildi. Ne korkunç şeydir böyle hiçbir şey olmamak! Havada bırakılmış hantal bir cism gibi düşer bunlar ve düşmeye mahkûmdurlar; mutlaka düşeceklerdir, düşüşleri sırasında kendilerinden olanların hepsini de sürükleyip götürürler.
Belki de duyduğum - birçok insanın duyduğu- yabancı bir odada yatma korkusu , şimdiki hayatımızın en iyi yanını oluşturan şeylerin,kendilerinin olmadığı bir gelecek düşüncesini kafamızda kabullenmemize umutsuzca itiraz edişlerinin en mütevazı,karanlık,organik,neredeyse bilinçsiz şeklidir; annemle babamın bir gün ölçekleri, hayatın mecburiyetlerinin beni Gilberte'ten uzakta yaşamak veya sadece arkadaşlarımı artık görmeyeceğim bir ülkeye temelli yerleşmek zorunda bırakabilecekleri düşüncesinin bana kaç kere yaşattığı dehşetin temelinde bu itiraz vardı ; kendi ölümümü veya Bergotte'un kitaplarında insanlara vaat ettiği türden , hatıralarımı, kusurlarımı, kişiliğimi yanımda götüremeyeceğim bir "sonraki hayat"ı düşünmekte zorlanmamın temelinde de aynı itiraz vardı; hatıralarım, kusurlarım ve kişiliğim var olmama fikrini kabullenemiyorlar, benim için ne hiçlik istiyorlardı, ne de kendilerinin olmadığı bir ebediyet