Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Kadirilik
Kâdirilik, daha çok halka hitap eden bir tarikattır. Farz ve nafile ibadetlere dikkat etmek, iman esaslarına, ahlâk esasları- na uymak esastır. Kâdirî dervişi bu yolda ahlâkını güzelleştirir. Kâdiriyye tarikatında “Lâ ilahe illallah" lafzının yanısıra Al- lah'ın isimleri de zikredilir. Önce Peygamber Efendimiz'e salâtu selam
Sayfa 68
Bülbül eder zâr ü efgân Aşk oduna yandı bu can Benim gönülcüğüm hemen Hak'tan geldi Hakk'a gider
Sayfa 67 - Eşrefoğlu Rumi
Reklam
"Ey oğul! Allah bize ve sana, Müslümanlara yardım etmeyi nasib etsin. Sana Allah'tan korkmayı, O'na ibâdet etmeyi, şerîatına bağlanmayı, Allah'ın hudûdunu muhafaza etmeyi tavsiye ederim. Çünkü bizim bu yolumuz, Kitap ve Sünnet'e, gönlün selâmetine, elin cömertliğine, hayrı yaymaya, cefayı defetmeye, eziyete katlanmaya ve iman kardeşlerinin hatalarını görmemeye dayanır."
Sayfa 64 - Abdülkadir Geylânî hazretleri
Siyahta ise renk yoktur. Çünkü bütün renkleri inkâr etmiş, yutmuştur.
Çeşit çeşit renkler aslında birdir, birleşir beyaz olurlar. Ne ışığın, ne de karanlığın rengi yoktur. Işıkta yedi renk birden vardır. Sarmaş dolaş oldukları için vahdeti, birliği gösterirler. İmanlı kul, işte böyledir. Her rengi görür, ama beyazı da... Beyazı görür ama içindeki her rengi de... Siyahta ise renk yoktur. Çünkü bütün renkleri inkâr etmiş, yutmuştur. Her rengi inkâr edince beyazı da inkâr etmiş olur. O yüzden karanlıktır. Küfür gibi...
Sayfa 62
Herkes herkese aynadır. Ben, Allah'ın cilāladığı bir aynayım.
Ebrucu teknesini hazırlıyor. Tekne yavaş yavaş suyla doluyor. İnsan gibi... Bu su, yavaş yavaş güzelliklerin vitrini olur... Güzellik insanın mayasıdır. Kişi hangi suyla dolarsa o suyla taşar... Gülsuyu ile dolan gülsuyu sızdırır. Kirli su ile dolan da kirli su... İnsanın varlığı bu tekne gibi... Tekne temiz, su temiz... Tanrı'nın
Sayfa 60
Aşkı tende sananlara değil, aşkı ruhunda can bilenlere arat bizi.
Lisânı ağızda olanlara değil, lisânı gönülde olanlara yar et bizi. Tebessümü simâsında olanlara değil, tebessümü gönülde olanlara kat bizi. Aşkı tende sananlara değil, aşkı ruhunda can bilenlere arat bizi.
Sayfa 53
Reklam
Aşk Olsun
Dillerindeki tabirler de kendilerine hastır. Lamba "yakılmaz", "uyandırılır". Mum "söndürülmez", "dinlendirilir". Kapı "örtülmez", "sırlanır". Aynı şekilde insan "göçer", "ölmez". Ölü "gömülmez", "sırlanır". "Eyvallah" kelimesini hemen her şey için kullanırlar. Teşekkür, sitem, soru sormak, cevap vermek, kabul etmek, reddetmek için bıkmadan bu tabiri kullanırlar. "Ben" demezler "fakîr" derler. "Sen" demezler, "nazarım" der- ler. Su veya bir şey içene "afiyet olsun" yerine "aşk olsun" derler. Bu söze muhatap olan "aşkın cemâl olsun" der, bunun üzerine "aşk olsun" diyen kişi "cemâlin nur olsun" der. Bu kez mu- hatabı"nûrun alâ nûr olsun", yani "nur nur üstüne olsun" der. Mevlevî dervişleri birbirlerine "cân" derler.
Sayfa 53 - Mevlevilik
İlk semâ Hazreti Ebu Bekir'e dayandırılır. Bir gün Hazre ti Peygamber (sav), sağ tarafında oturan Hazreti Ebu Bekir'e ba- karak şöyle dedi: "Allah'tan sana gelen bir selâmdan ötürü seni kutlarım. Cebrail şimdi geldi ve "Şu abaya sarınan sağındaki adam kimdir?" diye sordu. Ben, "Bu Ebu Bekir'dir. Mekke fethinden önce bütün malını benim için harcadı, beni tasdik etti, kızını bana nikāhladı." dedim. Cebrail, Allah'ın kendisine selâm gönderdiğini ve bu fakir halinde kendisinłen razı olup olmadı- ğını sorduğunu söyledi. Bunun üzerine Hazreti Ebu Bekir uzun bir süre ağladı, sonra ayağa kalkıp cezbeyle dönerek; "Ey Allah'ın Rasulü! Ben Allah'ın kazā ve kaderine razı ve teslim olmuşumdur." dedi. İşte bu vecd ile dönüş Mevlânâ yolunun alâmet-i farikası olmuştur. Mevlâna hazretleri Hazreti Ebubekir'in soyundandır. Meş- rebi de Hazreti Ebubekir'den gelen Kübreviyye tarikati üzerinedir. O, semâyı müzik olmadan, doğal olarak yapardı. O dönemde yaygın olan üç saz vardı: bendir, ney ve rebab. Mevlână hazretleri Mesnevî ve Dîvân-ı Kebir adlı kitaplarında musikiye ve saz aletlerine çokça vurgu yapar. Zaten Mesnevî'nin ilk beyti neyden bahsederek başlar. Bazıları onun rebab çaldığını söylerler. Ama bu kesin bir bilgi değildir.
Sayfa 50
Mevlânâ ya sordular: "Biz Allah'ın esmâsından hangileriyle uğraşalım, hangisini zikredelim?" O büyük zat cevap verdi: "Biz Allah Allah deriz. Biz Allahileriz. Allah'tan gelirız, yine Allah'a gideriz." Dolayısıyla Mevlevilerde zikredilen isim, Allah'tır. "Sema" aslında Arapçada "işitmek" demektir. Sonradan müzik nağmelerini dinlerken vecde gelip dönmeye "semå" denmiştir. Semâ edene "semâzen" denir. Semazen aslında hem dönmekte, hem de sessizce Allah'ı zikretmektedir. Bu sessiz zikir bir de Nakşibendi tarikatinde vardır. Bu semânın temeli, Mevlânâ hazretlerinin sıklıkla büyük bir coşkuyla, bir cezbeyle kalkıp Allah'ı dönerek zikretmesidir. Mevlânâ hazretleri semâyı bir usûl ile yapmazdı. Fakat ondan sonra gelenler semâyı usûlleri belli bir zikir haline getirdiler.
Sayfa 49
Ey oğul! Gönül havuzunun çevresinde olan ten havuzun- dan sakın! Ten deniziyle gönül denizi birbirine bitişiktir, fakat aralarında bir berzah var, birbirlerine karışmazlar. İster doğru ol, ister eğri. O gönül havuzuna doğru gel, geri kalma.
Sayfa 48
66 öğeden 41 ile 50 arasındakiler gösteriliyor.