İnsan'a kısmi hükümdarlık verilmiştir, onun otoritesi doğa ile kendi yeteeğiyle sınırlıdır. İnsanın kendisi gücün kaynağı değildir, tam tersine Mutlak Tanrı'nın, kendi hükümdarlığı aracılığıyla ona verdiklerinin taşıyıcısıdır.
Burçların insan üzerindeki tesirine bir yorum, 15. yüzyıldan geliyor:
"And the greatest of these is the influence of the stars. But the devils cannot interfere with the stars. This is the opinion of Dionysius in his epistle to S. Polycarp. For this alone God can do." (Malleus Maleficarum, Question: I)
Tanrı ancak insanları yıldızlar aracılığıyla etkileyebilir, şeytan değil. Vaziyet böyle iken, tabiatımızda inşa edilen her hâl tanrının tecellisi, şeytanın değil. Bu da demektir ki salt kötülük, insan tabiatında yok, sonradan peyda oluyor.
“Büyük adamların bizim övgümüze ihtiyacı yok, bizim onları bilmeye ihtiyacımız var.” diye çarpıcı bir cümleyle başlıyor kitabın sunuşu. Kilise yaptırmak için olsa bile Papalığın endüljans uygulamasına şiddetle karşı çıkan Luther, bunun Papalığın kaynaklarıyla yapılması gerekliliği üstünde duruyor.
Tanrı mı insanı, insan mı Tanrı’yı yarattı? Hiç düşünmüyorum… Tümü avrupalıların varsayımlarından (ipotez) çıkarılan günümüz Rus çocuklarının bu konudaki belitleri (aksiyon) burada bir bir saymayacağım kuşkusuz. Avrupalıların varsayımlarından çıkarılan belitler diyorum, çünkü orada varsayım olan şey Rus çocuğunda hemen belit olarak alınır.
Dünyada büyük bir inanç krizi var. Bu, aslında son üç asırdır modern kapitalist ve materyalist sistemin tam da amaçladığı şeydi.
"İnancı reddet ve özgür ol!" mottosu ile çıkılan yolda Tanrı'yı inkar eden ve ontolojik bağını metafizikten koparmış bir "insan" modeli büyük bir hızla dünyayı sarmaya devam ediyor.
Oysaki insana vaat edilen bu özgürlük, son derece suni bir yapıda olup insanı Tanrı'dan uzaklaştırıp maddeye ve güç sahibi insanlara kul etmeyi amaçlıyor. Tanrı'dan bağını kopararak özgür olduğunu zannedenler, çağdaş putların emrinde her türlü anarşiyi ve zulmü üretebiliyor.