Romanda Akşehir halkının düşüncelerine hakim olan endişe, "taraf olamamanın verdiği kararsızlık" ve ilerleyen düşmanın yaydığı korku, Anadolu coğrafyasında ilk halinden neticelenme sürecine kadar olan aşamalarıyla incelenir. Yazarın romanında tarihî bir hadiseyi ve kahramanların her birinin bu olaya verdikleri hisleri, toplumun milli ve manevi değerlerine dayandırarak ele alması, Türk edebiyatında tarihî romanda işlenen fikri düzey açısından bir yeniliktir. Tarık Buğra,
bir Türk insanının dramını Kurtuluş Savaşı fikrinin ortaya çıkması ve bu mücadelenin karşısında yer alan kahramanların iç dünyalarındaki hesaplaşmalarıyla yakalamıştır. Buğra, Küçük Ağa’yı planlarken kendisinden önce yazılan romanlarda bir yanılgı tespit etmiş ve bunu yazacağı eseriyle aşmak istemiştir.
Buğra, bu durumu şöyle ifade eder (1976) :
“ - Kurtuluş Savaşımız ile ilgili çok roman yazılmıştı. Ben de bunların çoğunu
okumuş ve hemen hepsinde bir önemli yanılgı bulmuştum. Konu bilinen ve
artık değiştirilemez sonuca göre ele alınıyor, insanlar da, bulundukları ortam ve
şartlara, bu ortam ve şartlar içerisinde geçerli olan anlayışlara, tutumlara,
davranışlara göre değil, gene sonuç’a göre yorumlanıyor, yargılanıyor,
değerlendiriliyordu. "Önemli bir yanılgı dedim". Aslında önemli bir yanılgıdır bu; çünkü ben, bir yazarın -bir roman yazarının- bir bilim adamı gibi, tam o kadar objektif olması gerektiğine inanıyorum. Aksini insana ihanet sayarım. Küçük Ağa’yı, bu inancıma özel bir titizlikle sarılarak yazdım.”