geçenlerde doğdugum 20sene yasadığım sokağa girdim.hani insan ölmek istemediği yerde yaşamamalı ya.bu sözü nerden okudum bilmiyorum da neyse .bence o sözün benim adıma en temel yeri.7 senedir girmediğim sokak.sokağa girer girmez solda kaldırıma oturmuş taso oynarken ki halim karşılar sandım önce.ama arabalardan kaldırımlara yer yoktu taso mevsimi
Ne oldu çocukluğum?
Köşelerinde nefes nefes koştuğum
Odalar?
Ortalarında tahta at koşturduğum
Geniş sofalar?
Sofalarda gizli yuvalarım,gizli yerlerim? ...
Hani benim kurşun askerlerim?
Acıdan yandım, sustum. Acımı sevdiğim saçlarımdan çıkarttım. Bir mahkumun idamına gidişi gibiydi adımlarım; sessiz ve sakin. İçim kanadı, güldüm. Gerçek değildi o tebessüm. Ben kanadım; vazgeçmeye saçlarımdan başladım. Oysa ne çok severdim saçlarımı. Benden başkası da bilmezdi ki uzun saça tutkumu. Ben düşlerimde sırma gibi saçlar uzatırken, küçüklüğümden beri hep küt kesilirler. İçimdeki küçük kırgın. Kalbinden değil, saçlarından vurdunuz onu. Şimdi gelse küçüklüğüm karşıma, konuşurum onunla. Derim ki "Üzülme küçük, yaralarının kapanışı saçlarından başlayacak. Uzayacak birgün, tıpkı düşlerindeki, tıpkı masallardaki prenseslerinki gibi. Ağlama hüngür hüngür. Bir masal prensesi oldun şimdi. Bak Pamuk prensesin saçlarına, tıpkısının aynısı seninkilerle. Gülümse küçük, saçların kesilirken, canın yanarken, oyun oynarken,susarken... Sen hep gülümse. Çünkü sen hep pamuk prenses kalacaksın. Alış küçük, yedi cücelerine de alış. Onlar her zaman senin aklında ve kalbinde olacak. Saçını kesen kötü kalpli cadıya inat hep gülümse. De ki "Ben bir pamuk prensesim." Özenme Rapunzel'in saçlarına, hayran olma. Ayda bir yıkar o saçlarını, hep kirlidir. Sen övün saçlarınla, mutlu ol onlarla. Çünkü sen ne kadar büyürsen büyü, senin saçların değişmeyecek ama o cadılar hep değişecek. O zaman anlayacaksın saçını kesenlerin değil, en çok sevdiklerinin gerçek cadı olduğunu."
Ne şanslıyım ki küçüklüğüm bir apartman dairesi yerine 2 katlı Safranbolu Evleri'ne benzer bir evde geçti. Bahçemiz kocamandı ve türlü meyve ağaçlarına sahiptik. Mahallede oturan çoğu kişiyi tanırdım, şimdi ki gibi kapalı bir toplum değildi en azından büyüdüğüm ortam. Şimdi ise nesil toplumdan tecrit edilmiş şekilde hücrelerde yetişiyor maalesef. Bunda hepimizin payı var elbette.
Kitaba gelirsek yukarıda anlattıklarımın geniş ölçüde değerlendirilmesi ve çözüm önerilerine değiniliyor. Her zaman ki sorunumuz olan Batı taklitçiliğinin mesnetsiz dayanağına nazaran kendi değerlerimizin ne kadar ulvî olduğunu ve kaynağının ezelî ve ebedî olan Allah'a bağlandığını, bu çerçeveden bakmanın insanın doğayla ve birbiriyle ilişkilerini muntazaman şekillendirdiğini ifade ediyor. Daha çok şey yazılabilir bu temel üzerine ama umarım bir gün nelere sahip olduğumuz, bunların tamamen harap edilmemesinden önce farkına varılır ve gerekli adımlar atılır umuduyla.
Ben hemen o gözlerin kudreti altında bir çocuk gibi titremeye başlıyorum. Beni titreten, o yüzün güzelliği değil. Beni titreten kendi küçüklüğüm kendimden büyük ve sağlamın yanında kendi küçüklüğüm, korkaklığımdı.
Sabahleyin anneme yardım için odamı süpürürken, ister istemez aklıma küçüklüğüm geldi. Her ne kadar şehir hayatında olsa da, her günü dolu dolu geçen küçüklüğüm.
Annem her süpürge yaptığında, "Canavar geliyooor! Kaçıııınn!" diye bağırıp, etrafımda süpürgeden kaçan insanlar olduğunu ve süpürgenin de dev gibi bir canavar olduğunu hayâl ederdim.
Bazen de süpürge çalışmıyorken üstüne binip atımmış gibi davranır ve ayağımla sürerdim.
Aslında annem her ne kadar farkedemese, anlayamasa da, çok çekti benden o mavi süpürge.
Geçtiğimiz Nisan ayına kadar hâlâ o süpürgeyi kullanıyorduk, ama artık iyice bozuldu ve yeni bir süpürge aldık. İster istemez üzüldüm annem kapının önüne koyunca süpürgeyi. Çünkü o benim oyun arkadaşımdı, her ne kadar çoğu hayâl de olsa.
Hiç tahmin etmezdim bir süpürgenin hayatımda böylesine bir yer edineceğini.
Seni asla unutmayacağım mavi süpürge!
Çünkü sen benim daha küçük bir kızken oyun arkadaşımdın!
Seni asla unutmayacağım mavi süpürge!
💙
Kitabı bitirmek üzereyim. Okuduktan sonra yine ülkemin ve halkımın durumuna eskisi gibi üzülüyorum. bunda bi değişiklik yok ama her halkın yaşadığı aşamalardan biz de geçiyormuşuz. Bunu anladığım için kalbim rahat. Ayrıca bu durumların sadece bize has olmaması, evrensel olması daha iyi olmak için kamçılıyor. Biz doğduğumuz günden beridir Avrupa'nın kibar, görgülü, bilgili, zeki olduğunu zannediyoruz. Bazen yeni arkadaşlıklar kuruyorum, kimisi 30 kimisi 40'ında oluyor. Onları evvelden beridir kibar, görgülü, bilgili, cesur, güçlü kimseler olarak tanıyorum. Ama hayatta karşılaştıkları aşamaları anlattıklarında benim son zannımın yanılgı olduğunu görüyorum. Aynı şekilde ben de geçmişimdeki gibi değilim. Mesela ilk kez tanıştığımda ne kadar mutlusun gibi şeyler duyuyorum. Evet mutluyum ama uzun yıllar, küçüklüğüm de dahil bi eksiğim olmamasına rağmen mutluluk hissetmedim, mutlu olamadım. Sonra çokça kitap okudum ve yazılımımın buglu olduğunu keşvettim. . . =)
Yaşadıklarımı düşündüm. Küçük olduğum günleri. Hayatın içinde kirlenenler benim saflığımda ve masumluğumda yıkanırlardı. Yanağımı sıkarlar, başımı okşarlardı. “Seni alıp kaçırsam benim kızım olur musun?” derlerdi.
Şimdi büyüdüm. Küçüklüğüm başkalarına aitti. Büyümekle de kalmadım, ben de o büyükler gibi çocukların yanaklarını sıkıp onların saflığında ve masumluğunda yıkanmak istedim.
Bir sahil kenarında oturmuş durgun dalgaları izliyorum. Bir şeyler fısıldıyor sanki bana kızacak kızamıyor da ama bugün değil. Bir şarkı eşlik ediyor sonra dudaklarımdan süzülüyor başlıyorum sayıklamaya sesim güzelde değil sana nasılsa varmayacak hiçbir şey gibi bu da. Elim kumlara gidiyor küçüklüğüm geliyor aklıma, masumluğum. Yaş ilerledi fakat hala oturur bir şeyler yapmaya çalışırım ve her zaman ki gibi yapamam. Bi not defteri çıkardım bunları yazarken bir de taş ekledim yanına... Dalgalar kızmadan gitmeliyim, bu sabah durgun başlamıştı tek güzelliği sahilde kimsenin olmayışıydı...
"Sevgili küçüklüğüm.. Ben senin büyüklüğün. Tanıdın mı?
Biliyorum, sana çok farklı geliyorum. Sana benziyorum ama pek sen gibi de değilim. Ben de sana bundan bahsetmek istiyorum aslında.. Önündeki yıllar boyunca o kadar şey yaşayacaksın ki.. Kabus diyeceksin, uyuyor olduğunu düşünecek ve uyanmak isteyeceksin. Uyanamayacaksın.. Sen o kadar
Kitabın fotoğrafını sokakta, sokak lambasına doğru çektim. Çünkü Mevlut gibi, gece dışarı çıktım, bir bozacı edasıyla gezdim sokakları. Onun gibi yürüdüm, onun gibi düşündüm, onun gibi baktım etrafa. Hatta yakın zamanda köpek ısırdığı için, köpeklerden de korkum Mevlut gibi.
1969'dan 2012'ye kadar geçen bu hikayede eğer ki doğumunuz 1995 öncesi
Arada Şırnak'a dedemlere uğrarım, birkaç gün orada kalır, oradakilerle zaman geçiririm. Dedem eski bir imam, dinler konusunda, görüşler konusundaki bilgi birikimine hep hayran kalmışımdır. Dedem, bölgede tanındık biridir. Şifalı bitkiler konusunda uzman vasfındadır aynı zamanda. Bitkilerle konuştuğuna da şahit olmuşumdur çoğu kez. Hatta güzel bir