Her yolcu evine dönmeli, her hikaye başladığı yerde bitmeli...
Kemal Varol ile tanışma kitabım. Bu tanışmadan çok memnun kaldım. İlk sayfadan son sayfaya kadar alıp götüren, inanılmaz sürükleyici ve anlam yüklü muhteşem bir eser...
Ağıtçılık geleneğinin belki de son kalesi, 50 yıldır düğün dernek yüzü görmeden ölümün peşinde koşan Ağıtçı Kadın'ın hikayesi...
Her ölüden bir hatırayı işlediği rüzgarı teninde hissettiren elbisesi kitabın bana göre en vurucu tasvirlerinden biri. Okurken o elbisenin inceliğini, yükünü bedenimde hissettim.
Her yaktığı ağıtta yıllar önce yitirdiği sevgilisi Heves Ali'yi arayan, onu ağıdına katan Ağıtçı Kadın rüyasında Heves Ali'nin "Ben öldüm, gel ağıdımı yak!" diye kendini çağırdığını görür ve yollara düşer. Konya, Bursa, İstanbul, Erzurum, Arkanya ve Arguvan...
Yolculuk sırasında farklı hayatlara dokunuyoruz. Her şehirde bir cenaze, her şehirde başka bir hikaye... Hikayelerde ise Türkiye'nin kanayan yaralarını en derinden hissediyoruz. Kürtler, Ermeniler, Aleviler ve daha nicesi...
Kemal Varol'un düzyazı ile şiirsel anlatımını buluşturması kitaba harika bir hava katmış. Bazı bölümleri okurken tadı damağımda kaldı. Özellike Yol ve Kursak bölümleri tüylerimi ürpertti. Okumaya doyamadım.
Ağıtçı Kadın'ın yolculuklarını, kafamı bir otobüs camına dayamış yolculuk yaptığımı hissederek okudum. Heves Ali'ye ben de içimi döktüm. Kitabın her sayfasını adeta yaşadım.
Evvel zamandan beri ülkemiz ağıt yakılacak çok şey yaşadı. Daha iyisi gelene kadar Türkiye'nin ağıtçısı da Kemal Varol.