Tanrım, bize asıl zararı başkalarının söyledikleri değil, kendimize söylediğimiz yalanlar veriyor. Özellikle de çaresizce inanmayı arzuladığımız yalanlar.
Lucifer'ın günahına ortaçağ düşünürleri "açgözlülük" adını vermişlerdir. Dante'ye göre bu kökten yeşeren günahlar kurt günahlarının, yani hiçbir güç ve paranın asla dolduramayacağı kadar derin bir kara boşluğa sahip olma halinin en büyüklerindendir. Açgözlülüğün ölümcül hastalığına yakalananlar için kendilerinin dışında kalan her şey ancak kendileri tarafından tüketilebilecek veya kendileri tarafından sahiplenilecek şeylerse değerlidir. Dante'nin cehenneminde bu günahtan ötürü bulunanların dokuzuncu çemberde, Buz Gölü'nde dondurulurlar. Hayatlarında kendilerinden başka kimseyi önemsemedim derinden sonsuza kadar Benlik buzuna hapsedilirler. Bu şekilde insanların sadece kendilerine odaklanmalarını sağlayarak Şeytan ve müritleri tüm canlıları birbirine bağlayan sevgi uyumuna sırtlarını çevirirler.
“Neden rüyalar bize tıpkı kötü filmlerdeki gibi öyküler anlatıyormuş gibi gelir? Çünkü her bilgiyi kategorize eden beynimiz belirli bir bağlam arayışındadır. Her zaman noktaları birleştirmeyi ister. Hatta birbirleriyle alakası olmayan noktaları bile. Rüyada beynin yaptığı tıpkı sağ elle toplanan bu rastlantısal çöp bilgilerin sol elle düzenlemeye çalışılmasına benzer. İşte bu yüzden rüyaların yorumlanması bütünüyle saçmalıktır. Bu tıpkı yemek tabağından bir avuç gulaş alıp duvara fırlattıktan sonra oluşan lekenin Macaristan haritası olduğunu iddia etmeye benzer.”
“Rüyalar gerçeğe ulaşma yolunda hiçbir işe yaramazlar. Rüya dediğimiz şey beynin gün içinde yaşadıklarının sonucu olarak ürettiği çöplerden ibarettir.”
İnsanın kaç kıratlık olduğu işte böyle zor koşullarda ortaya çıkar; nitekim, Athabasca Gölü güney yönünde daha gözden kaybolmadan, kafiledeki her birey iç yüzünü göstermeye başladı.
Asur Kralı I. Tiglath-Pileser'in (tahtı M.O. 1114-1076) zafer silindiri şimdilik bu isimlendirmenin en eski kaydıdır. Kral Van Gölü civarındakı dağlara düzenlediği seferlerde fethettiği bölgelerin halkları arasında Kurtie ya da Qurti adında bir halk olduğunu belirtir. Söz konusu Kurtiler hakkında daha kesin bir konum, aynı belgede Azu Dağı olarak verilmektedir. Etnik Kürt isimlendirmesinin doğum yeri olarak verilen bu "adres in, 3100 yılı aşkın bir zamanı diliminin ardından 1930'lu yıllara kadar hala geçerli olduğunu görmüş olmayı olsa olsa olağanüstü bir şansa borçlu olabiliriz! Van Gölü'nün güneyinde ve Hizan Dağı dolaylarındaki Kurti bölgesi ve kasabası Asurlular'ın sözünü ettiği "Azu Dağındaki Kurtie" ile ayı yerdir. Kürt tarihçisi Şerafettini Bitlisi, 1597 yılında yazdığı Şerefname adı tarih kitabında söz konusu bölgeye de değindiğinde, Kurti kasabası hala Kürt kraliyet ailelerinin ikametgahı olarak hizmet etmeye devam ediyordu. Kürt adının bu "doğum yeri". Türk hükümeti 1930'lı yıllarda kasabanın adını Aksar (38.30 Kuzey. 42.49 Doğu), aynı isimli nehri de Büyük nehir olarak değiştirinceye kadar, arkaik adıyla bilinmeye devam etti. Böylece Kürtçe en eski yer adı -esasen Kürtlerin "doğum yerı'nın adı oldukça yakın bir dönemde tarihe karıştı.