"Eğer âşık olup olmadığınız konusunda kafanız net değilse tek bir şeyden emin olabilirsiniz. Aşık değilsiniz. Çünkü aşk sorgulatmaz. Sadece çarpar. Öyle bir çarpar ki seni yere serer. Sen de yere serilmişken sana çarpan şeye değil de o an hissettiğin mutluluğa odaklanırsın. Serildiğin yerden gökyüzüne anlamsız bir gülümseme ile bakarsın. Bir anda beyninin arka planında, sürekli bir müzik çalmaya başlar. İşte o an anlarsın ki, gerçek hayatımn en büyük eksikliği bu müziktir".
Tek hissettiği Alef'in nasıl olup da böyle bir şey yaptığıydı. İşte o an anlamıştı, iyi ile kötünün farklı şeyler olmadığını. Aslında ikisi de aynı şeydi. Hangisini göreceğinizi belirleyen ise sadece koşullardı.
Az konuşmasının nedeni olarak da Dalai Lama'nın o meşhur sözünü örnek gösterirdi, "Konuştuğun zaman sadece bildiklerini tekrar edersin; ama dinlersen, yeni şeyler öğrenebilirsin".
"Montaigne'in çok sevdiğim bir sözü vardır" demişti kız. "Ezberlemek ihanettir diye. İşte bu yüzden tıp fakültesini bıraktım. Beynime ihanet etmemek için."