Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir.
Bazen aklım almıyor; onu yalnızca ben, hem de öylesine içten, öylesine dolu dolu severken, ondan başka hiçbir şey görmez, bilmezken, ondan başka hiçbir varlığım yokken, nasıl olur da onu bir başkası da sever, sevebilir?
Romeo’yu kıskandırmak istiyorum. Dünyanın bütün ölmüş aşıkları bizim kahkahamızı işitsin de üzülsün istiyorum. Bizim tutkumuzun bir soluğuyla onların tozları dalgalanıp bilince varsın, külleri uyanıp acıya ersin istiyorum.
Aşk biçimdir, benim biçimim ise görüyorsunuz, dağılıp gidiyor... İyisi mi, yalnızca çok güzel olduğunuzu söyleyeyim, yeter! Şu anda karşımda da çok güzelsiniz...
Görüyorsun ne yaptığımı... Valizimde boş yer vardı, saman dolduruyorum oraya. Yaşam valizimiz de öyledir işte; içinde boş yer kalmaması için eline ne geçerse dolduracaksın.
Sevdiğinin gözlerinde böyle gözyaşları görmemiş olanlar, insanın kalbi minnettarlıkla ve çekingenlikle titrerken dünyada ne denli büyük mutlulukların olabileceğinden habersizdirler.