Günaydınnnn
Her sabah taze bir başlangıç, Her sabah yepyeni bir dünyadır.
Ne dünyada ne de ahirette yaptığın iyiliklerin karşılığını umarak yaşama.
Reklam
Sen Rabb'ine yalvar, seni başkasıyla meşgul etmesin.
İnsanlardan gördüğün iltifat ve ihanet senin Hakk'a muhabbetini değiştirmiyor, gönlünün safâsı bozulmuyorsa inşallah ihlâs makamına ayak bastın demektir.
Kalbinde safâ ve yâr muhabbeti yok mu ki ağyârın işleriyle meşgul olasın? İşte bundan dolayıdır ki dervişin gayrıyla meşgul olması ayrılık alâmeti sayılmıştır.
Yâr ile muhabbet etmeye dahi bu hayat yetmezken, seni anlamayan ağyar ile ömür sermayeni harcamak beyhude değil midir?
Reklam
Senin ahvâlini ve ahlâkını bilmediği halde sana çok iltifat eden kimseden uzak dur! Zira bugün sana bunu yapan kişi, yarın aynı cehaletle senin ahlakını ve ahvâlini hiç bilmeden aleyhinde bulunabilir. Hak etmediğin iltifatı görüyorsan hiç hak etmediğin bir hakarete de maruz kalabilirsin. İşte bu mühim bir hakikattir. Sana bu nevi riyakarlık yapan ve cahilce seni methü sena eden kişilerden uzak dur.
Biliyor musunuz? dedim. Sayfiye hayatıyla seyahat sayesinde, dünya denen tiyatroda, dekor sayısının oyuncu sayısından, oyuncu sayısının da 'durum' sayısından az olduğunu anlıyorum. -Ne bakımdan öyle söylüyorsunuz? -Çünkü biraz önce M. de Charlus ona bir arkadaşını göndermemi rica etti, ben de o anda, şu peronda bunun kendi arkadaşlarımdan biri olduğunu fark ettim.
Sayfa 242Kitabı okudu
Reklam
Gattina'm, Özür dilerim. Sana söylemeliydim. Seni uyarmalıydım. Artık bunu biliyorum. Umarım bir kez daha tam olarak konuşabildiğimizde,nereden geldiğimi anlayacaksın. O zamana kadar lütfen sabırlı ol. Evde kal. Benimle kal. Kafeyi bırak ve günlerini havuz kenarında geçir. Ya da birkaç ders al, Rosa hoşuna gidebilecek birkaç ders buldu. Sana bakmak için orada olmadığımı biliyorum, ama elimden geleni yapmama izin ver. Lütfen. Seni seviyorum Dahlia. Ne düşünürsen düşün, bundan asla şüphe etme. Sevgilerimle, Theo
"Artık hayatı bırakmak, ölüme sığınmak gerekiyor. Bunun ne­ denlerini, şimdi, şu satırları yazarken tamamiyle açıklıyabilecek durumda değilim. Kafama üşüşen karanlık düşünceler arasında bunaldım. Kurtuluşu ölümde arayacağın. Aşk. .. Ölüm ... Ve mil­ liyetime dokunan yaralar... Bu akıl almaz yenilgi... Bir subay ar­ kadaşla aramızda geçen dünkü konuşma, daha başka nedenler, aylardır olgunlaşan bu ölüm kararım, apansız kolaylaştırdı. Bakı­ nız 'kolaylaştırdı' diyorum. Çünkü bu benim için yeni bir fi kir değildi. Zavallı Türkler düşman çizmelerinin altına düştükten sonra yaşamak bana önce zor gelmeğe başlamıştı. Sonra imkan­ sızlaştı. Arkadaşım, savaşta gösterdiğimiz atılganlığın, ölümü hi­ çe saymamızın aptallık olduğunu delilleriyle saydı döktü. Hiçbir yararlı ödev yapmadan ölüme teslim olduğum için sizden utanı­ yorum. Yaşamayı göze alan silah arkadaşlarımın benden daha güçlü olmalarını Tanndan dilerim. Ben daha fazla dayanamadım. Allah size de büyük işler görmeyi nasip etsin! Ruhum Türklerin mutluluğuna elbette katılacaktır. Fakat bunu bekleyip gözümle görmeye gücüm yetmedi. Çok acı çekiyorum. Bu ölüm kararma adım adım nasıl sürüklendiğimi ilişik defterde okuyacaksınız. Karmakarışık, kırık dökük yazdım. Siz anlarsınız. Beni bağışlayın aziz komutanım, elveda! Bahtsız yaveriniz Üstteğmen: M. Ali."
“Ölmek fena halde büyük bir macera olurdu,” diyordu davul sesleri.
Kederle boynunu bükme, yalvarırım. Bugün bize acı veren çoğu olay aslında saklı nimetlerdir. Oscar Wilde
Aynı şekilde yemek yerken de yemeğimize odaklanmayız. Genellikle ne yediğimizin, ne kadar yediğimizin ve ne kadar hızlı yediğimizin farkında bile olmadan bütün öğünü tüke­tiriz. Yine bir Zen ustası, “Yemeğine odaklan. Kokla, tadına bak; her bir lokmanın keyfini çıkar,” der.
Resim