Öncelikle, kitabın konusu şöyle, yıl 1939 ve korkunç bir savaş dünyaya hâkim. Anna ise 7 yaşında ve oldukça akıllı bir kız. Dilbilim profesörü olan babası bu savaştan en çok etkilenen insanlar arasına girdiğinde Anna yapayalnız kalıyor. Takip eden günlerde babasını sokakta beklerken ve geleceğini umut ederken, kuşlarla konuşabilmesiyle Anna’yı büyüleyen Kırlangıç Adam ile tanışıyor. Sokaklarda artık köpekler, silah sesleri, askerler varken babasını beklemenin akıllıca olmadığına karar verip Kırlangıç Adam’ı şehir dışına kadar takip eder ve sonu bilinmez bir yolculuğa çıkarlar.
Öncelikle şunu söylemeliyim ki, Anna’nın yaşına rağmen sahip olduğu olgunluğa ve zekâsına hayran kaldım. Hiç savaşmaktan vazgeçmeyen, etrafındakileri çok iyi gözlemleyen bir kız. Kırlangıç Adam ise üzerindeki gizemi korumakta ısrar eden ama öğrendiğimizde ağzımızı açık bırakan bir karakter.
Sonu için bile okunabilecek kitaplardandı. Kırlangıç Adam’ın bu gizeminin altındaki gerçeği görmek çok zevkliydi. Tarihi denebilecek –aslında değil ama hangi kategoriye koysam bilemiyorum- bir romanın son bölümlerinde sanki bir masalın içine düşüyorsunuz. Seneler geçmiş olmasına rağmen Anna’nın olgunluğuna tekrar hayran kalıyorsunuz. Son sayfasında gülümsemeden edemiyorsunuz. Hatta belki gözleriniz dolmadan.
Mutlaka şahit olmanız gereken bir hikâyeye, arka kapağının son cümlesiyle veda ediyorum, ‘’Ancak çıldırmış bir dünyada herkes tehlikeli olabilir, Kırlangıç Adam bile.’’