İnsanların, toplumun kendilerine yüklediği bütün önyargıları ahmakça taşıdıkları deve dönemleri vardır, sonra aslan dönemi gelir; önyargılara karşı aslan gibi savaşırlar ama bir de bazılarının geçebildiği bir çocukluk aşaması vardır. En üst aşamadır bu. Hayata bir çocuk safiyetiyle bakmak ve oyun oynamak; her türlü etkiye açık hale gelmek. Yitirilen safiyeti tekrar bulmak. Bu yüzden oyun oynuyorum.
Bu, nikbin devrin masalları gibi, kırk gün kırk gece süren düğünlerin sevinciyle bitmiyor. Biz onlardan çok uzağız. Onlar kadar sevmiyoruz, kendimizi vermiyoruz, şüphe ve tereddüt ediyoruz.
Nedense herkes olduğundan daha sert görünmek istiyor. Duygularını hemen açığa vurursa altta kalacakmış, kendisine önem verilmeyecekmiş gibi korkuya kapılıyor.
Kişide zihin ne ise, toplumda da medeniyet odur. Kişide karakter ne ise, cemiyette de milli kültür odur. Buna göre, zihnin fazla gelişmesi ferdin karakterini bozduğu gibi, medeniyetin fazla gelişmesi de milli kültürü bozar.
Sevişirken iç içe geçen, solukları karışan, birbirine en yakın hale gelen insanların, sonradan bu kadar yabancılaşmasına, hatta can yakmaya çalışmasına hep hayret etmişimdir. Önce en büyük haz, sonra en büyük can yakma, ne tuhaf.